Popüler Yayınlar

18 Kasım 2011 Cuma

gözlerime mi inanayım
yoksa
hislerime mi güveneyim
bilemedim.
Aklım hangisinin yolunda anlayamıyorum,
eski bir adamım!
gözleri yakını göremeyen
yüreğiyle yolunu arayan
aklına güvenmeyen
eski bir adamım.
Son damlamı akıttıktan sonra unuttum diyorum
o an
işte o an
ruhum ondan bir parça getiriyor gözlerime
kin
nefret
intikam
inan hiç biri yok gözlerimde
sadece sen varsın
tüm günahları işleyip gelsen
benim yerime yanar mısın desen?
ne olduğunu bilmediğim umutlarımı
gözlerine tutuşturup yakarım
kıldan köprüden sonsuzluğa atlarım
ha sensizlik
ha sensiz cennette sonsuzluk

7 Kasım 2011 Pazartesi

kasım

kasım da aşk başkadır derler, biri de dediki eğer yalnız yaşamaya alışmışsanız o zaman sizin için aşk baka kasımdadır. Hayko da derki bir aşık inandı çok sevdi diye terk etmek kanun mu aşk kitabında? O değilde hayko şu aşk kitabı şarkısını müthiş söylüyor ya, normalde slow şarkıyla insan dertlenir, ama yok bu şarkıyla dertleniyo insan ister istemez. Neyse bu bayram günü evde yattım saat 1e kadar. Benden adam olmaz walla, neyse napsam ki şimdi burada yatsam mı yoksa spora mı gitsem. Ya da size bir kızı mı anlatsam :D. Hoşuma giden kızları anlatmayı seviyorum ya :D neyse anlatmadan önce büyük üstad Adnan Oktarın özdeyişi ile başlamak istiyorum. "Güzel olan kızlar bence her zaman haklıdır" Tabii ben buna bir şey eklemek istiyorum. Hani tayip reyiz egemenlik kayıtsız şartsız lafına, 5 senede biri eklemek istemiş ya zamanında. Bende güzel olan kızların haklılıklarının gideri olan yaşa kadar sürmesini eklemek istiyorum. Yani hülya avşar gençken tamam haklıdır ama şimdi ne dese haksız. Yaşlanmışsın abi sen çık artık sahneden bırak kendini yeni yeşil gözlülere, mesela ezgi asaroğluna bırak. Çık emekli ol, bu arada bir şey daha eklemek istiyorum hülya, her ne kadar yaşlı olsanda hadise senden daha çirkin. Ama vücud mu yoksa yüz mü dersen cogu erkek vucud der ki hadiseninde belli bi piyasası olmuş. Neyse bunlar dün o ses türkiyeden bilinç altımda kalanlar. Bir de bi kız cıktı cok güzeldi ama seçmediler onu, nasıl seçmezler ya neyse 2 dakka duraklama kahvaltım yanacak yoksa. Neyse kahvaltımı hazırladım. Ama size anlatacam o iskadinav güzelini, hatta kalın sayın okurlar

29 Ekim 2011 Cumartesi

nasıl geçti habersiz

Nasil geçti habersiz..o güzelim yillarim
Bazen gözyasi oldu.. bazen içli bir sarki
Her anini eksiksiz .. dün gibi hatirlarim
Dudaklarimda tuzun
Içimde durur askin

Hani o saçlarina taç yaptigim çiçekler
Hani o güzel gözlü ceylanlarin pinari
Hani kuslar agaclar..binbir renkli çiçekler
Nasil yakalamistik saçlarindan bahari

Ben hala o günleri anarsam yasiyorum
Sanki mutlulugumuz geri gelecek gibi
Hala güzelligini kalbimde tasiyorum
Dalindan koparilmis
Beyaz bir çiçek gibi

Türk sanat musikisinn en güzel örneklerinden biriyle yine sizlerin karşınızdayım. Siz kimsiniz bilmiorum ama ben türk sanat musikisini, udu neyi cok seviyorum.

Aşkların en güzellerinin ölümsüzleştiği şarkı sözlerinin; en güzel seslerle dansıdır, Turk sanat musikisi... Alır götürür sizi sandalyenizden, bir bakmışsınız eski aşkınızla her zaman buluştuğunuz yerde birbirinize ürkek ürkek bakarsınız, boğaziçini izlersiniz beraber ya da bir bakmışsınız kız kulesinin tepesinde gelen gemileri seyir ediyorsunuz. İşte böyledir türk sanat musikisi..

Kavuşamadığınız aşkların en güzel tesellisidir türk sanat musikisi eşliğinde döktünüz yaşlarınız.Hiç denediz mi söylemeyi, eğer denerseniz bilin ki sesiniz sizi ele verir. Aşkınızın hasreti kadar uzar o bamteliniz, hani aşkınızı derdinizi kimseye anlatamazsınız ya, işte o an herkes anlar sizin aşkınızı

11 Ekim 2011 Salı

son bahar

bugün çok güzel bir gündü. Sabah kalktım tabi sabah derken saat 10 da neyse yine ilk dersi kaçırdıktan 2. dersin de ilk dersini kaçırdıktan sonra ilk mekatronik dersine girdim. Neyse dersi siktir et, yurt işini ve buhaka kesin kayıtı hallettikten sonra yoğun sağanak yağmur altında bebeğe yürümeye karar verdim. O kadar güzel yağıyordu ki yavaşça indim aşağıya, böyle bebeğe inen yoldaki ağaçların arasından yağmurun sesi saçlarına inişi falan o kadar güzel ki anlatamam, yaşamak yağmurdan zevk almak lazım. Tabii ki kimse sevmez böyle şeyleri kapalı bulutlu yağmurlu havayı sevmezler, hemen şemsiyelerini asarlar kafalarına. Yok arkadaş yağmurdan öleceğimi bilsem yine de şemsiye kullanmam. Boğaziçi ayrı bir güzeldi bugün nedense. Neyse otobüse bindim ve beşiktaşa geldim. Dürümcede dürümü yedikten sonra vapura bindim, her zamanki gibi çayımı alıp dışarı çıktım. Hava soğuk olduğundan pek kimse yoktu dışarıda. Gerçi daha o kış soğuğu yoktu ama olsun özlemişim soğuk havada rüzgar eserken çayımı yudumlayıp içimi ısıtmayı. Kadıköy'de indiğimde trafik müthişti. Yürüyerek spor merkezine gittim. Her neyse işte bugün de böyle bir gündü.

6 Ekim 2011 Perşembe

sevgiler sokağı

sevgiler sokağına girdim
çıkarım sanıyordum
yanılmışım
çıkmaz sokakmış
sokağın sonuna geldiğimde bir bahçeli ev gördüm
yem yeşildi
yeşillikler arasında sarı laleler
sarı laleleri sulayan ufak bir kanal
dalmışım işte orada
öyle bir dalmışım ki tekrar nefes almaya çalıştığımda
çoktan ölmüştüm ben
ölmüşüm işte nasıl ölmüşüm diye sormayın bana
beni öldürenler zehirli laleye de suç bulmayın
ona bakarken kör de olsam
onu izlerken kendimi de kaybetsem
onu elime aldığımda ölsem de
suç bulmayın sarı çiçeğe
yeşilliği ancak bu kadar güzel bize izlettirebilirdi bir lale
sonrası
bildiğiniz şeyler işte
önce soğuk bir odada beklemek
ya da tenim mi soğumuştu
ne zaman ısındılar ki zaten
siz bilmezsiniz tabii ki
elinizi nefesle ısıtmanın ne demek olduğunu
narin lalem daha hiç kış görmedi
acaba kışın ne yapacak diye düşünmekten
kıldan köprüden uçuruma sürüklenmişim
zebaniler burada
onlar sevgiler sokağındaki kimsesizleri kullanırlarmış
çünkü en iyi onlar yanmayı bilirlermiş
bu öyle alevler içinde yanmak değil
soğuktan titreyerek yanmak
parmak uçlarından başlar dudaklarına kadar devam eder
artık titreyecek haliniz kalmamıştır
işte cehennem böyle birşey
dondurucu soğuktan atarlar alevin içine
yanarak bağırışlarınız duyulmasın
sesiniz çıkmasın diye
işte o an gözlerinizdeki çaresizliktir en büyük haykırışlarınız
sevgiler sokağında rastlaştığınız bir dostunuzu ararsınız
şefaat etsin diye
herkes öldürdüğü sevginin şefaatçisi olacak işte o gün
gözleriyle öldürenler gözleriyle
bıcaklarıyla öldürenler bıçaklarıyla
şefaat edecekler
ama bu şefaat öyle şefaat değil işte
öyle bir şefaat ki bu
anında siz bulacaksınız kendinizi o alevlerin içinde
sevgiler sokağında kaybolmak böyle bir şey
sonra kara gözlü biri gelecek
ve bizi alıp ebediyete götürecek

3 Ekim 2011 Pazartesi

counter-strike 1.5

90ların sonu 2000lerin başında hayatıma giren bilgisayar oyunlarının en eskilerinden birisidir counter-strike. Ama hala severek, isteyerek zevkle oynarım bu oyunu. Tabii şimdi counter strike başlığını gören bazı arkadaşlar yıl 2011 ne counter'ı yeaaa diyebilirler. Boş vaktiniz bolsa bence de boş verin CS'yi ama siz de yoğun işleri olan bir çalışansanız, CS ideal bir oyundur. Önce botlara karşı oynayın geliştirin kendinizi, böylece internetten oynarken olası dalgalardan kurtulmuş olursunuz. Oyun çok basit, bir tarafta polisler karşıda teröristler. 3 türlü de görev vardır. Birincisi polisler tarafından VIP'yı gerekli bölgeye götürmek, ikincisi teröristler tarafından kurulan bombayı imha etmek, üçüncüsü ise rehineleri kurtarmak. Oyunda sayısız harita vardır. Benim hatırladığım en eski modeli 1.3 daha sonra 1.4 ve 1.5 çıktı, daha sonra 1.6 ve source çıktıysa da. En uzun süre oynanan modeli 1.5tir, en azından ben ve bizim cafe yıllardır canımız sıkıldıkça 1.5 oynarız. Neden derseniz, denemedik mi sanıyorsunuz 1.6yı ya da source'u ikisini de denedik; ama bazen yaptığınız yenilikler müşteriler tarafından benimsenmeyebilir, örneğin 1.6 da özel bir kalkan yapmışlar onu takınca ancak gözünden vurabilirsen öldürebiliyorsun veya arkadan. Hiç olmamıştı o, insanlar yani biz orada yardıra yardıra savaşmak istiyoruz, oyun %100 gerçek olacak diye bir kaide yokki. Ben bu durumu defansif futbol oynayan takımlara benzetiyorum. euro 2004'de kim size şampiyon oldu desem kimse hatırlamaz ama inanın bütün futbolseverler euro 2008deki Türkiye'yi unutamazlar. Grafiklere gelirsek, tabii ki CS 1.5 1.6 ya da source kadar iyi değil ama yine de gideri var bence. Oyunun en güzel yanının ise quit yapınca kafanın rahat olmasıdır. Örneğin knight online ya da wow oynayınca sürekli aklınız orada olacaktır. Bazi tipler vardı, millet 80 olmuş ben hala 79um diye tribe giriyorlardı. Sormayın dostlar o kadar sarıyor ki bu onlayn karakter geliştirmeli oyunlar, uykumda bile level kastığımı hatırlarım. Neyse konumuz bu değil, konumuza geri dönelim. Şimdi konumuza geri dönmüşken, mesela sokakta veya okulda arkadaşlarınız olacaktır. Onlara "abi CS 1.5 ne güzel oyun ya acayip sarıyor" dediğinizde sizi önce eziklemeye çalışacaklardır. Böyle alaylı bakışlar falan, sonra kendinden emin tavırlarla "olum sen hala CSmi oynuosun, şu oyun çıktı şöyle güzel falan filan" diyecekler. Onları hiç aldırmayın zira onlar CSyi becerememiş insanlardır. Şimdi becerememekten kastım nedir diye sorarsanız eğer. CS 1.5 refleks oyunudur. Refleksleriniz iyiyse kafadan alayını indirirsiniz. Sene 2003, ingiliz serverinde oynarken, japonyadan yüksek hızlı internetle bağlanan microsoft.com rumuzlu arkadaş sürekli tk atıyordu.(tk atmak->> tek başına tüm takımı öldürmek demektir. açılımı team kill,) Adam CSnin en meşhur haritalarından biri olan aztec de ön kapıdan bir çıkıyordu, teker teker tek kuşunla kafadan 5 kişiyi indirip asmaya dönüyordu. Oradan da rushlayarak(ani saldırı, türkçe karşılığı saçma oldu biraz oynayınca sizde anlayacaksınız rushlamayı) küçüğe gelir arkadan kalanları toplardı. Oyun her ne kadar 2003 gibi yapılsa da 3d ses düşünülmüştü. Yani iyi ses kasan oyunda bir adım değil pir adım öne geçerdi. O derece önemlidir ses kasmak. Sesleri iyi takip ederseniz düşmanın nereden kaç kişi geldiğini anlayabiliyorsunuz. Dediğim gibi oyunda ses kasmak kadar reflekste önemlidir. Biri sizin vücudunuza ateş ederken siz onu dönüp vurmanız için fazla vaktiniz yoktur. 2 saniye içinde ateş açılan yeri seçmeniz ve kafayı hedef almanız gereklidir. Çünkü kafaya isabet olursa tek kurşunla bir çok silahla öldürebiliyorsunuz. Benim favori silahım deagle'dı Her neyse her silahı tek tek tanıtacak halimiz yok ama deagle bir başkaydı. tek şarjörde 7 mermi var ama mermiler çok güçlü, hedefi iyi görürseniz 2 kurşunda adam yere yığılır. Oyun oynarken sizi en çok sinir edecek şeyse vuramadığınız adam tarafından kafadan kurşun yemektir. Mesela bir adamı gördünüz ateş açıyorsunuz ama bir türlü isabet tutturamıyorsunuz bu arada o adamın dönüp size tek atması, sizi gerçekten çileden çıkaracaktır. Bireysel refleks kadar taktikte çok önemlidir. Clan(CS klubü gibi birşey) maçlarında da takımınızda sıra dışı bir arkadaş yoksa taktik bir başka önemlidir. Ne kadar önemli olduğunu bir clan savaşında yaşananları anlatarak cümlelerimi bitirmek istiyorum.
harita: de_nuke(bomba çözme görevi)
teröristler nuke haritasındaki nükleer reaktörlerin bulunduğu depoya bombayı kurmuşlar ve polisleri beklemektedirler. C4 tipi patlayıcının patlaması için 10 saniye süre kalmıştır. zamanın gelmesini sabırla bekleyen 3D clanı 9. saniyede teröristlerin pustukları yerlere flash bombaları atarak saldırıya geçtiler. Flash bombalarla kör olan teröristlerin saf dışı kaldığı 5 saniyelik sürede cengaver polislerden biri bombanın olduğu yere atladı ve bombayı çözdü. Teröristlerin gözleri açıldığında ise "görev tamamlandı" sesi çokdan anons edilmişti bile.
herkese selam
başlıksız bir gece yazısıyla daha başbaşayız. Gerçi herkes kim işte bu büyük bir sır ancak biliyorum ki bir gün benim blogu tıklayan herkes, herkes olacak. Oradaki virgüle dikkat o olmasa anlatım bozukluluğu olurdu. Her neyse konumuza dönelim diyeceğim de konumuz nedir ki? Ben de bilmiyorum sadece yatmadan önce saçmalayıp öyle yatmak istedim. Hala okulun açıldığına alışamadım. İçimde buruk bir sevinç var. Şaka lan şaka ne sevinci amk. Gayet bir ay daha tatile varım derdim. Ama ne yapalım son sınıfa geçtik, okulda biticek cok daha fazla üzülecem. Niye çünkü artık hep çalışcaz ölene kadar. keşke okul bitmeden ölsem. yani tamam cok suçumuz olsada sagopa kajmer gibi düşünürsek
hesabım ağırdır vardır şerrim de ama kalanı hayırdır.
İşte o kalanın yüzdesinin düşmemesi için fazla yaşamak pek de iyi bir şey değil kanımca ama allah yürü ya kulum der para çok kazanırız cok hayıra harcarız o zaman iş değişir. Her neyse dostlar eğer buhak sınavını geçebilirsem yamaç paraşütüne başlıyacağım. Bayağı eğlenceli bir şeye benziyo. Eğer kısmet olursa girmem, havadaki izlenimleri satırlara dökmeyi çok istiyorum.

30 Eylül 2011 Cuma

evet sevgili dostlar

blogumun ben öldükten sonra şöhrete kavuşacağını bildiğim içun
sizinle şuan dinlediğim türk sanat musikisi şarkısının sözlerini paylaşmak istedim.


ne cıkar bahtımızda
ayrılık varsa yarın
sanma kı hıkayesı su tıtreyen dalların
dusen yaprakla bıter
boyle bır kara sevda
kara toprakla bıter

aglama olma mahzun
gulerek bak yarına
sanma kı guzellıgın o ıpek saclarına
dokulen akla bıter
boyle bır kara sevda
kara toprakla bıter

bir diğer şarkımız da
elbet bir gün buluşacağız!!!

21 Eylül 2011 Çarşamba

severek ayrılanlar

aynanın eşsiz şarkısı severek ayrılanlar

Severek ayrılanlar bilirler ayrılığı
Sen benim eş ruhumsun
Unutmuş olsan hissederdim
Unutmuş olsan yanımda durmazdı her sabah hayalin
Seni görmek için geri geldim
Sen gideli çok olmuş
Nereye gidersen git
Çantanda bir resmim aklında gülüşüm olsun
Ben seni gerçekten sevdim
Bitmez demiştim bitmedi

gerçekten de öylemi acaba, umutmuş olmayı hissedebilir miyiz? yoksa sadece hormonal mi
ama bu konu da duygularıma yön verebilmeyi isterdim. Yön veremediğin duygularını öldürmek kadar insanı üzen bir şey yok belki de ama yapacak bir şey yoksa başka çaren yoksa en kötüsünü de yapsan, yok işte cümlenin sonu bile bitmiyor o zaman. Sadece yapabildiğin ya seni yaradana isyan etmek ya da ona son umutla yakarmak, ama yine de onu başkasının ellerinde görmeye engel olamamak, sevmek sadece sevmek; sevişmekten uzak, sadece uzaktan sevmek kalbinin karıncalandığını hissederek...

13 Eylül 2011 Salı

Soğuk bir gecenin ay ışığında ısınmaya çalışıyorum yine.
Herkes gitmiş,
yıldızlar ayla dans ediyor.
Bense kendi yıldızımı arıyorum.
şiirler yazıyorum o yıldıza
ama
öyle şiirler yazıyorum ki hiçbiri şarkı olmuyor,
öyle sözlerim var ki kimsenin kulağına küpe olmuyor.
Ama
yine de yüreğimin en ince tellerinden geliyor dizeler.
Anlamak için ince görmek lazım
tıpkı
bilardo oyunundaki gibi
ama yok işte o kadar uzağı o kadar iyi görecek göz
yok.
O yıldızlara boşuna bakıyorum,
hayat yok hiçbirin de
ay ışığı
ısınmaya çalıştığım ay ışığı
sanal alemde tanıştığım kızlar kadar sahte,
var zannederken kendi karanlığına gömülen bir kalleş işte,
putlar gibi,
güneşin yokluğunda umut bağladığımız
geceler kadar kısık
geceler kadar soğuk
bizi kimsesiz bırakan karanlığa inat
kandık biz o hilale
belki de
karanlığın yalnızında
karanlığın vahşiliğinde
bize en yakından bakan o ay ışığı
sahip çıktı sandık.
onun suçu yok
çaresizlik galiba bunun adı
ya da
nura olan özlem
dünyadan kaçanlara en güzel fenerdir
ay ışığı
hem gizler hem yol gösterir
derken
seni güneşe terk eder
tıpkı
9 aylık bebeği cami avlusuna bırakır gibi

30 Ağustos 2011 Salı

ruya gibi

hep o aşk filmlerindeki duygu dolu anları yaşamak isteriz.
tebessümle gözlerine bakmak dalıp gitmek isteriz uzaklara.
omzunu başına dayıyıp yıldızlara bakmak isteriz.
ama öyle midir aşk?
hep başka gözlere bakarız
sonra
başka omuzlarda ağlarız.
inanmayız bir daha

yaklaşıp beklemek, öylece durmak...

yüzünü, kaşlarını, burnunu, sana bakarken utanıp kaçırdığı gözlerini, tebessüm eden dudaklarını seyretmek doyasıya... nefesini hissetmek... beklemekten hiç bu kadar zevk alamamak...

sonra usulca öpmek o adınızı söyleyen dudaklardan... sıcacık bir öpücük kondurmak... utanıp yere düşen başını çenesinden hafifçe tutup kaldırmak ve tekrar o gözlerde kaybolmak...

rûya gibi... sevgili gibi..

28 Ağustos 2011 Pazar

sevdim bir genç kadını


sevdim bir genç kadını
ansam onun adını
herşey beni ona bağlar
kalbim durmadan ağlar

gitti o dönmeyecek
aşkım hiç bitmeyecek
uzun yıllar geçse bile
yaşarım hayaliyle

kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer
bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer
ne yazıkki deniz engin şu ufuklar övgün
bilememle doğuyor her yenigün
yarın olsun yarın olsun diye renkler soluyor
neye baksam ne işitsem bana bin dert oluyor
şu karanlık günün elbet gelecektir sonu
KALBİM ÖZLÜYOR ONU
göz bebeğim kap kara etrafı ise kıpkırmızı
soruyorlar neden böyle diye
bir şeytanın soğuk bedeni sanki üzerimde
sevgim nefret
aşkım kabus olmuş
hayallerim
hayallerim ise yangın yerinde unutulmuş
kurtarmaya çalışıyorum
birini kurtarırken ötekinin kül olduğunu görerek
hayallerimle beraber yandığımı bilerek
umutlarım
umutlarım da benle beraber
hiç olmayacağını bildiğim halde hala benimle beraber olan umutlarım
zaman
her şeyin zamana bırakıldığı zamanlar
bize bıyık altında gülen hızlıca akıp giden zaman
dünün aynısını yaşıyoruz gibi geliyor bize
ama yok öyle değil
dökülen her tel
kırışan her ten
zamanın en büyük şahidi bize
tutamıyorum zamanı
bir kez sorsa
anlat dese
beni de tutamazsın
okyanuslar gibi gel gitler yaşıyorum
anlatamıyorum ruhumu


keşke sen de bir günaydın deseydin bana
günüm seninle aydın olsaydı
gözleriminin bebeklerinde gece ay gündüz güneş olsaydın
gülseydin gözlerime bakarak,
kendini görseydin
kendini görürken beni de görseydin
sana ne kadar da ürkerek heyecan içinde baktığımı
sana bakarken ben büyülendim mi yoksa sen bana bakarken büyü bozuldu mu?
bak istanbul da özlemiş seni
kış güneşini görünce yüzümüz gülse de yine de üşütüyo işte ama özledik güneşi
üşütse de göstersin arada yüzünü sevindirsin bizi
bize bir bahar daha versin artık

sevmek için

ölümü isteyen bedenim
bakışının kör ettiği gözlerim
yok olmak isteyen ruhum
yalan olmuş sözlerim
hepsi seni bekler
yaşamak için
görmek için
var olmak için
sevmek için

kimim ben

galatakulesiyim ben
kalabalığın arasından sana bakmaya çalışıyorum
sana, kız kulesine..
boğazın inci tanesine
mavilikler arasından yeşilliklerini seçmeye çalışıyorum
öyle güzel parlıyorsun ki ne solundaki batık gemileri görüyor gözüm ne de sağındaki üsküdarı
bakamıyorum etrafa sen varken
sultanahmet ayasofya galata taksim heryer beni selamlıyor
herkes parmakla gösteriyor
ama ben de seni gözlüyorum.
artık eski ihtişamım yok belki
gökkafesin yanında ufak kalıyorum belki
ama ben değil buna göz yumanlar utansın sadece onlar değil çamlıcadaki metal direkler de utansın.
Heryerden tecavüz edilmiş boğaziçine, ne kadıköy bıraktılar ne beykoz ne beşiktaş.
Korkuyorum birgün sanada değecek elleri
ama sen korkma gece gündüz ben hep seni bekliyorum.
Hazerfen Çelebiyle sana haber yolladım..
biz neler gördük beraber..
ama daha çok şey göreceğiz.
biz ne savaşlar gördük ama hiçbir savaş 21. yuzyılın
canavarlarından daha fazla zarar vermemiştir bize.
gözleri kapalı istanbulun
bir sen varsın bizi aydınlatan
sen de söndürme fenerini
bak bir kez daha gözlerime
el ele verip gidelim kuzeye
beton binalara bakacağımıza
yeşilliğe dalalım orada..
korkma kaybetmem senin gözlerini o yeşillikte
bir gördüm o ışıltıyı
ama pir sevdim anlamsızca
oysaki
ne ben boğazı aşar sana ulaşırım
ne de yeşillikler içinde beraber kaybolabiliriz.
Herkes yerinde iyi galiba
Hayal işte
kurması bedava...
sen iste
marmara dalgalansın taşırsın seni karaköye
ya da sen iste
deprem olsun ben dalayım marmaraya
ama işte
istemezsin
niye istemezsin biliyor musun?
çünkü sende yalan dünyanın üzerine nankör insanların kurduğu bir taşsın

25 Ağustos 2011 Perşembe

bunu kesin anlatmayalım

Çok değil yarım saat öncesi spordan çıktım 319la eve geliyorum. Kulağımda kulaklık müzik dinliyorum, neyse en arkada yer boşaldı oturdum. Sonra önümdeki koltuka cam kenarında oturan kadın inmek için müsade istedi adam da müsade etti ama kadın artık adamı beğenmedi mi nedir adamı kaldırdı ve öyle çıktı koltuktan, ne olduysa o sırada oldu yanımda oturan benm 2 bilemedin 3 katım olan çocuk abi bu kadınlar niye böyle ya diye sormaz mı bende rahatsız heralde falan dedim. O da nasıl rahatsız kafadan mı diye sordu. O an anlamıştım çocuğun kafa süperdi :D devamı da geldi zaten, ikinci sorusu kaça gidiyon abi oldu bende üniversiteye dedim. O abi sen kendini kurtarmışsın demezmi işe başlayınca kaç para maaş alıcan sorusu ise daha güzeldi bende 5bin tl diyince iyice gözleri açıldı. Sonra 96 doğumlu kardeşim bana nasihat vermeye başladı abi oku ya bizim gibi olma sen, bak bize bulaşıkhanede çalışıyoruz. abi ben liseyi bitirsem benden adam olur mu üniversite okumam şart mı ne okiyim abi...... bir sürü soru bende sakin sakin çocuğa cevap veriyorum. Allah bol bol vermiş ama beyin koymamış cocuga yapacak bir şey yok. Bu da öyle saçma salak bir anım. Ulan nerden buluyo böyle tipler beni hiç anlamam nasıl bi enerji çekiyorsa artık bana bunları

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Galatasaraylılık

tarih->> 24.08.2011
yıllar önce 24.08.2001 GS süper kupayı kaldırmıştır. Dahada yıllar önce sene 95 fenerbahçe şampiyon olmuş. İlk hatırladığım şampiyonluk, henüz hayrettin diyemiyorum. Sokaktaki abilerim hayvettin dememle dalga geçiyorlar. Bense sarı kırmızıya o zaman aşık olmuştum. Sonrası cocukluğumdaki mükemmel aşklar gibi geliyordu. Türkiye de rakibimiz olmadığı gibi avrupanın en büyüklerine şampiyonlar liginde kafa tutuyorduk.
Şuanki 4 3 3 barcelona sistemini biz o zaman fatih hocayla uyguluyorduk. Suat okan emre baklavasının önünde arif hagi ve hakan vardı. Serbest vuruş olunca inanın penaltıdan daha çok sevinirdik. Sokakta sabahtan akşama kadar futbol oynarken, ayağımızda top varsa dilimizde de haginin hakanın isimleri dolaşırdı. Sol ayak olduğum için ben hep hagi derdim kendime. Artık lig şampiyonluğu kesmiyordu bizi, bir juventus gs maçıydı, ercan taner golü kaçıran hakana yapma be hakan ne yaptın demesini hiç unutamam. Herkes kendi stadına cehennem der ya bizim ki öyle değildi, oraya avrupalılar ali samiyen hell dediler. Çünkü biz oraya MANUnun altın jenerasyonunu gömmüştük, biz oraya Barcayı milanı madridi kısacası tüm avrupayı gömmüştük. Sonrası ise chealseden yediğimiz 5 golün sonrasında başlayan uefa serüveni. Sonrası kupa, ne zaman izlesem gözlerim dolar tüylerim dikenlenir. Ve tarih 24 ağustos 2000 monaco finali, hakan şükür ve terim yok ama jardel ve lucescu var bu sefer. Casillasa futbolu öğreten golcü kim diye sorarsanız bu kesinlikle Jardeldir. Sonraki yılda lucescuyla avrupada fırtınalar estirmeye devam ediyorduk. Nasıl ki avrupa fatihi osmanlı çökme dönemine girdiyse bir başka avrupa fatihi galatasarayda içindeki bizans oyunlarına dayanamayıp çökme dönemine girmiştir. Evet belki bugün real madritten 5 yiyeceğiz. Çünkü los galacticosa karşı engel koyacak türki gibi güçlü oyuncularla dolu fedakar yabancılarla dolu bir galatasaray yok. Fatih Terim sabriyle enginle kazımla ne kadar ileri gidebilir bilemeyiz. Ama yapacak bir şey yok aşk bu
seviyorum işte uefa kupası olduğu için değil, cocukluğumun en masum günlerinde giydiğim sarı kırmızı forma için seviyorum. Dünyaya türkleri tekrar hatırlattığı için seviyorum.
Bir gün gsnin resmi sitesine girdim ve kuruluş tarihine baktım.
Ali Sami Yen'in müthiş cümleleri en az fatihin cümleleri kadar beynime işlemişti.
amacımız ingiliz takımları gibi toplu halde oynamak ve avrupalı takımları yenmekti.
O gün iyiki sarı kırmızıya aşık olmuşum dedim.
Çocukluğumda çok iyi top oynardım ama sürekli ev değiştirmemiz nedeniyle ve ailemin futbol düşmanlığı nedeniyle profesyonel olarak bi klupte oynayamıştım. Sonra 8. sınıfa geldiğimde toptan bana fayda gelmeyeceğini anladığım an deli gibi lgsye çalışmaya başlamıştım. Amacım GS lisesini, mektebi sultaniyi kazanmaktı. Çok yaklaşmıştım, o kadar imkansızlıklar içinde çalışmıştım ki ama yine de kazanmak istemiştim. 2 soru daha fazla çözebilseydim o liseye gidebilecektim. O da olmadı. Sonrası futboldan uzak yıllar, okuduğum lise eğitim açısından iyi olmasına rağmen sportif açıdan rezaletti. Kesinlikle top oynamak yasaktı, artık mahallede de top oynamaz olmuştum. Yaşama amaçlarımdan biri daha ölüp gitmişti. Her şeye rağmen içimdeki sarı kırmızı aşk ölmüyordu

yağmur yağıyordu

yolda yürüyordum
baharın en sert yağmurlarından birine yakalanmıştım
üzerimde ince bir mont
yavaş yavaş yürüyordum
yağmurun bedenimi ıslatmasını hissediyordum
aşk ateşiyle kavrulan yüreğimi söndürmesi içindi hepsi
yavaş yavaş yürüyordum
o da ne
damarlarımı kundaklayan kıvılcımları hissetmeye başlamıştım
sönmüyordu
sönmüyordu işte
ısınmak için yanan alev
artık kontrol edilemiyordu
yakınlaştığım yabancı uzaktan tanıdığa bakar gibi baktı
artık yağmurları istemiyordu ruhum
koşarak uzaklaştım
kimse sormuyordu
mustafa
neden gözlerin görüyor ama bakmıyor?
neden kulakların işitiyor ama duymuyor?
neden kalbin dinliyor da anlamıyor
bir bakışla bedenini yakan gözlere
biraz daha baksan ne olurdu be mustafa
buz gibi serttin hani
sert olduğun kadar bu kadar da kolay mı erimek?
vazgeçmek yaşamdan?
aşka düşmek
cehenneme düşmek mi demek.
bir bakış ki göz bebeklerime işlemiş
bir cümle ki kalbimi tutsak etmiş
böyle miymiş aşka düşmek
ölmeyi umursamadan yaşamak mıymış
inanın bilmiyorum.
soruyorum her gece kendime
kendimde benim gibi bilmiyor işte

vedaları olmayan bir insanım
herkes odun der bana
ama veda edemiyorum işte sevdiklerime
ben sussam bile gözlerim gitme kal diye bağırıyor işte
veda edemeyecek kadar duygusal hislerim var benim
olmuyor işte

bir şeyler eksik
müziğin notaları gibi
bir şeyler eksik
o eksik işte
o eksikken ben fazlayım dünyaya sanki
hani o filmlerde mutlu olan aşkların arkasında pusuya yatanlar varya
işte öyle bir şeyim bende
beni eksik bırakanın eksikliği de hiç giderilmesin
işte öyle bir kötüyüm artık bende
soruyorum kendime neden böylesin diye
ah sormaz olaydım
o da bana sordu
neden mi şeytanın safındayım artık? dedi
çünküsü üç nokta kadar uzun
...
ama inanın hala sessiz bekleyişlerinden başka bir şeytanlığı yok
ilahi terazinin dengelenmesini bekleyecek kadar "kötü"
alacaklı kadar "haksız"
veresiye veren bakkal kadar "suçlu"

23 Ağustos 2011 Salı

yine yeni yeniden

yüreğimdeki fırtına dinmedi hala
titrerdim,isterdim seni hep kollarımda
yine bana gel
yana yana yine ben sev


hadi beni yine sev
beni deli deli sev
beni yine yine,yeni yeni,yine yine yeniden sev


ben yandıkça bağrımda sönmez ateş
gece yıldız tenimde,gündüz güneş

Sezen Aksu

8 Ağustos 2011 Pazartesi

bir kalem verdiler
bir de kağıt
yaz dediler
yazıyoruz işte
herkesin kendini dürüst sandığı
herkesin masum olduğu bir dünyayı yazıyorum.
sorsan herkesin ilk nefret ettiği şey yalan
ama dedim ya yazıyorum diye
önce yalanları yazıyorum
sonra samimiyetsizliği
sorsan herkes iyi
denizden mürekkep vermişler kalemime
her şeyi yazayım diye
ama sorsalar bana
yeter mi diye
yetmez.
yetmez çünkü
içim öyle bir dolmuşki
ırmaklar taşar denizlere sığmaz okyanuslar tsunami olur
ama yetmez
yetmez dünyanın samimiyetsiz düzeni
doğru söylemenin patavatsızlık olduğu bir düzeni...
en büyük patavatsız benim belki de
kimsenin sevmediği doğrular
herkesi rahatsız eden doğrular
yalan mecbur kılan sevgiler
sevgileri yalan eden ihanetler
masumiyeti yok eden ihtiraslar
eskiden sevmek ne kolaydı
masumiyeti sevmek
mumu çabuk sönen yalanlar
art niyetsiz bakışları sevmek
ilk heyecan gibi
henüz kararmamış kalpleri sevmek
ilk aşk gibi
kimseyi kırmamış dudakları sevmek
ilk öpücük gibi
yok işte ama
rüyalarda bile kalmamış
şimdilerde
yalnızlığı sevmek
kimsesizliği sevmek
ama bir gün tekrar sevmek de olacak
ama bakışmadan
ama sevişmeden
ama yalanlara inanarak
alacağım teknenin hayalini kurarak yaşamak
beklediğim günler tek tek ölüyor
tıpkı tek tek dökülen saçlarım gibi
parıltısını her gün biraz daha kaybeden gözlerim gibi
suçunu yanında taşıyan katil gibi
gemilerini yakan kaptan gibi
bazen naparsan yap
vermezler
ne kadar iyi olursan ol
yetmez
şeytana ruhunu satanların kral olduğu dünyada

31 Temmuz 2011 Pazar

gerçek

neydi gerçek olan?
gözleri vardır ama görmezler
kulakları vardır ama duymazlar
kalpleri vardır ama düşünmezler
ben de onlardan mı oluyorum acaba
gözlerimi kör eden bir güneş miydi gerçek olan
yoksa morgun soğukluğu muydu gerçek olan
işte gözlerimle görmedi mi ben her şeyi
daha neden hala kalbim diretiyor
ben hala oradayım
seni bıraktığım yerde
kadıköydeki beşiktaş iskelesi
peki ya gerçekler nerede
onlar her gün ama her gün yalan olmaya bir adım daha mı yaklaşıyorlar
yoksa kıldan köprüyü beraber mi geçip gidecekler
anlamsız kelimeleri birleştirip kendimi anlamlandırmaya çalışsam da
ne faydası var
kendime yalanlar söylemeye başladım artık
artık inanmıyorum kimselere
inancın bittiği nokta da ne başlar bilemiyorum
ama öyle işte
eğer gerçeği görüpte
inanmıyorsanız
ya körsünüz
ya sarhoş
ben her ikisi olmuşum
ya da o gerçeğin yalan olmasını bekliyordur
herkesin bildiği tek gerçek belli
yalan olmayacak gerçek
o günü bekliyorum işte

28 Temmuz 2011 Perşembe

ordan burdan şurdan

twitterda #merakediyorum başlığında acaba benim gibi istanbulda yaşayıp da hiç kız kulesine gitmemiş var mıdır diyordu. Evet o benim =)
İstanbul'da doğdum büyüdüm, yaşadım her türlü sıkıntısına katlandım ama yok nasip olmadı kız kulesine gitmek. Bundan sonra olur mu bilemem. Bu arada galataya da hiç çıkmadım. kaç kez tam çıkmak üzereyken bir şeyler oldu sonuçta çıkamadım :/ Hele bir seferinde yabancı bir kızla geziyorduk beyoğlunda, hadi çıkalım dedik kapısına kadar geldik gelirken de kıza kaç kez kapısından döndüm ben buranın bu sefer çıkacam diyordum. Tam çıkarken birden kızın telefonu çaldı, arkadaşı acil taksime çağırdı kaldı öyle. Yani yine çıkamadım, Galataya vapurdan her baktığımda, istanbula sahip olamayan ama bakmakla yetinen insanlar aklıma gelir, bu kuleyi de italyanlar onun için yapmışlar galiba istanbulu alamadık bari bunlara biz burdayız havası vermeye çalışmışlar ama osmanlı italyana benzemez söke söke alır, neyse zaten çok da hüzünlü duruyor. Yeditepeye yani eski istanbula bakması gerekirken bu kule çaktırmadan kız kulesine bakıyor sanki. Sahi bu galata kulesi de yüzyıllardır kız kulesine bakıyor ama bir türlü gidememiş yanına =) aynı ben sonumuz aynı olmaz inşallah :P öyle işte bu arada emi diye bi ablamız ölmüş, öldükten sonra tanıdgm bir başka ünlü =) çok mu cahilim ne ya aslında tanıyordurum ama ismini bilmiyordurum, yolda görsem tanımayacağım bir sürü adamın kadının şarkısı mp4ümde. İlginç bir durum ama böyle

24 Temmuz 2011 Pazar

neredeyim ben

sözün bittiği yerdeki iskeledeyim
içiyorum
içiyorum çünkü
bir gemi bekliyorum
öyle bir gemi bekliyorum ki
tüm hayallerimi sığdırabileceğim kadar büyük
öyle bir gemi bekliyorum ki
titanik gibi okyanusun en derinine beni gömmeyecek
öyle bir gemi bekliyorum ki
hayallerimi yeni dünyaya taşıyacak
içiyorum çünkü
yok öyle bir gemi
öyle bir içiyorum ki
takatim kalmasın düşünmeye
öyle bir içiyorum ki
gemiye olan inancım bitmesin
sarhoş gözlerle bekliyorum
yanıma gelen martılar gelecek bekle diyor
sustum
sustum ki gözlerim konuşsun diye
bilmediğim ise
gözlerimin dilinin bilinmediğiymiş

bazen iskeleden atlayıp akıntıya karışıyorum
ama dalgalar yine kıyıya vuruyor beni
bekle dediler
gözlerin yorulana kadar bekle
gözlerin kapandığında yüreğinle bekle
yok o da artık atmıyorsa
mezar taşında bekle
ya da sözün bittiği yerdeki köşeyi dön sonra sola sap :P
^^

23 Temmuz 2011 Cumartesi

22 Temmuz 2011 Cuma

öldürün

sahibi olamadığınız hayalleri öldürün,
o hayalleri başkasında görmeye tahammülünüz yoksa öldürün,
öldürün ki
kurduğunuz hayaller eceliniz olmasın
öldürün ki
hayalleriniz peşinizden koşmasın
öldürün ki
her gün başka bir yerde karşınıza çıkmasın
hani unuttum dersiniz ya
yok yok
unutmak diye bir şey yokmuş
kıvılcımdan yangına dönüşen bir ateş gibi bir şeymiş unutmak
ama öldürmek
öldürmek öyle mi?
toprağa gömmek hayalleri
işte ancak öyle unutmak mümkün.
böyle uzaktan görürsün hayallerini
başkasıyla el ele
hayaline sahip olana bakarsın
mutludur...
senin hayalin başkasının mutluluğu olmuş
hayalin artık rüyalarında kabus olmuş
nefrete dönüşmüş aşk gibi kin tutuyor her gün sana artık hayallerin
ebedi sevgin ezeli düşmanın olmuş
artık bir kanser gibi ur gibi bedenini yakıyor
düşünemiyorsun
konuşamıyorsun
hayallerinin ihanetini düşünüyorsun
hayallerin seni düşünüyor mu acaba?
hiç sanmıyorum.
takatiniz varken öldürün
eğer başka hayaller kurmak istiyorsanız öldürün
yoksa en güzel hayallerinizin zehiriyle toprak olursunuz

20 Temmuz 2011 Çarşamba

yorgun

oysaki her şey ne kadar güzel başlamıştı, çocukken her şey toz pembeydi. Herkes sever, cebime para sıkıştırırlardı. Sonra ilkokul, orta lise derken neredeyse üniversite bitecek, böyle dağcılar hani tırmanır tırmanırlar ya aşağıya bir bakarlar ki bayağı bir yüksekteler, ben de o durumdayım işte ama ben o uçurumun tepesine çıkacak güce artık sahip değilim. Aşık olduğum şehir, 21 yılımı geçirdiğim şehir, sevdiğim her şeye sahip şehir, benden büyüksün kabul ediyorum senle başa çıkmak imkansız. Okulu bitirir bitirmezsenden uzaklaşacağım, artık dayanamıyorum mavi denizine vapurdan bakarken daha sonra halk otobüsüne binip eve gitmeyi. Olmuyor işte, ama ben bu hale getirmedim ki istanbulu, trafik tıkanınca oflayıp tısladığım zamanlar boğaziçinden akan mavi suları aklıma getirerek katlanıyorum belki de. Ama yok yani, olmuyor istanbulun her yerine başkaları sahip olmuş, bizler ise uzaktan bakmaktan başka yapacak bir şey yok. Geç kalmışız istanbula aşık olmakta, çoktan kapmışlar. İşte öyle bir şey, ama kapanlar, kaptıklarıyla kalacaklar mı? Kalacaklar belki de, istanbulu s2ktileri yanlarına kar kalacak, ama benim kaçıp gittiğim, her gün özlem duyacağım istanbul, onlara mezar olacak.
Ben gidiyorum
çok uzaklara gidiyorum,
gözlerimi kapatım gidiyorum,
gidiyorum işte
nedeni yok ya da nedeni çok
biliyorum gittiğim yer mezar olmayacak mı sanki
küçük bir şehire gidiyorum
orada herkes aynı
her şey aynı
bir kahvesi olacak sadece yok öyle amerikan cafeleri
orada aşklarda aynı olacak
kör olmadan seveceğim orada
ne ben otobüse bineceğim ne de o zengin piçleri arabasını yolun ortasına çekecek
öyle bir yere gidiyorum ki
gözlerine bakmaya cesaret edemediğim an,
işte o an
olmayacak.
benim olmayacak korkusu olmayacak
ilk görüşte baktığım gibi korkusuzca hep bakacağım
ama öyle bir bakacağım ki o da kimseye bakmayacak
çünkü o benim olacak
işte gidiyorum buradan
sahipsiz toprakların efendisi olmaya
İstanbul!
İstanbul!
öyle bir gidiyorum ki
herkes peşimden gelecek
mezarlıklar ve mezar olacaklar kalsın istemem
yeşilliklerini maviliklerini verdiğin kötü adamlar
sende kalsın istemem
ben gidiyorum, aklın başına gelince
bil ki ben yokum
sana yardım etmeye can atan ben yokum
belki üşüyeceğim gittiğim yerde
belki su bulamayacağım
ama biliyor musun
kafam rahat olacak
belki,
belki birgün sana sahip olma
boğazın inci tanesine sahip olma hayaliyle yaşamayacağım.
sadece benim olan toprakların olacağım...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

adadan bir gün

Her yıl geleneksel olarak kınalı adaya giderim. Genel de pek bir olay falan çıkmadan gelirdik. Gerçi bugün de bizim adımıza bir olay olmamıştı ama çevremizde öyle olaylar oldu ki yani kendimi bir fıkrada bir dizide falan sandım. Vapurla gitmeye niyetlenmiştik adaya, ancak vapur olmadığı için motora binmek zorunda kaldık, tabii motor da halk otobüsü gibi kalabalık, denizin ortasında bi kadınla bi erkek arasında yer kavgası çıktı, kadın çirkef mi çirkef adamsa mal mı mal, bıraksalar kadına vuracak, neyse onu geçtim o arada beni ve arkadaşımı güldüren, adamın kadına sikerim seni dedikten sonra gol kaçırmış ingiliz tribünleri gibi motordaki insanların auwwwwww yapmasıydı. Bu yer kavgası ben de yapabilirdim, daha motora binerken benden bi saniye önce binen kızın benm oturacağım yere dolu demesi kıllandırmıştı ama ben çirkef bir insanım, dolu mu diye tepki koyduktan sonra oturdum yanımdaki arkadaşa da otur lan otur dedim neyse kapanmıştı konu, kavganın sonlarına doğru adamın karısının çıkışta görüşeceğiz demesi ve aradan birden motorun kaptanının ve bir kapalı teyzenin çıkması olayların seyrini değiştirdi. Kaptan adamı sarılarak sakinleştirmeye çalışırken teyze de çirkef kadına sol kroşesini gösterdi ama vurmadı, sonra kadını kaptan köşküne aldılar. Neyse indik motordan, gittik sahile, klasik şezlong pazarlığı yapıyorduk 2 şezlong 10 lira yoksa yok dedik tok müşteri ayağına yattık, ama tok olan müşteri değil cumartesi günü oldugu için satıcıydı. Neyse iyi gölgelik bi yer bulduk. Oturduk oraya, yüzdük geldik yattık bir daha yüzdük geldik yattık derken, arkadaşla sahilden geçen kızlara puan veriyoruz. Valla güzel bikinili kızlara lafım yok buradan ama bacağınızda selülit varsa yaşlıysanız veya başınızda türban varsa lütfen ama lütfen açmayın sağınızı solunuzu, estetik durmuyor. Neyse bu kişisel bir önermedir. Yani adada bu yıl ilk kez mayo giyen bir türbanlı gördüm. Türbana lafım yok tabiiki ama mayolu türbana çok ağır küfür ederim. Neyse mesele bu değil, uzaktan bir zenci geliyor, yapılı bi adam. Murat adama bak lan baya iyi derken, o dizide oynayan obayana dedi. Bende yok lan falan dedim. adam kara kuru birşey ama yanında 2 tane sarışın mavi gözlü 180 boyunda taş hatun vardı, ingilizce konuşuyorlardı. Ve uzaktan benim bu yazıyı yazmama sebep olan teyze koşa koşa geliyordu ya da yuvarlanıyormuydu onu anlamadım. Geldi ve adama önce dokundu, daha sonrada siz obayanamısınız dedi, zenci kahramanımızda evet dedi, demez olaydı. Kadın başladı dırdıra, sonra fotoğraf çekinebilir miyiz dedi. obayana da tabii ki dedi ama unutulan bir şey vardı, o da fotoğraf makinesiydi. Bu arada teyzemizin aklına müthiş bir fikir geldi, obayanın yanındaki hatunların birinin elinde telefon vardı. Gız bizi çeksin dedi, tabii biz uzaktan nasıl yani dedik :D obayana da şaştı kaldı. Daha sonra teyzeye nasıl ya dedi. Teyzede ya çekinelim sende galsın dedi. Teyze onlar bende kalmaz cünkü onlar misafir desede teyze ikna olmuyordu. Sonra aradan başka karakterler çıktı, herkes obayananın resmini çekiyordu. Sonra birden başka bi şişko teyze daha koşarak ve obayanaaa diyerek geldi. O da muhabbete daldı. Baya bi dırdırdan sonra teyzelerin obayana bize televizyondan el salla demesiyle son bulmuştu. Yani yüzerken yüzme bilmeyen gariban vatandaşlarımızın tek eğlencesinin taşlık denizde kıyıda su atması birbirine gerçekten çok üzücü ama işte böyle, neyseki biz yüzme biliyoruz da ileri açılıp kafamıza göre takılabiliyoruz. Yanımızda şizofren bir arkadaşımız olmadığı için sadece 2 kişi olduğumuz için "oglum şu kız beni kesiyor, ben denize girince o da giriyor diyen bir arkadaşımızda yoktu." Kesiştiğimiz gızlar olmadı mı oldu ama yani ada bu :D En kötüsü de yanımda yine çakmak olmayışıydı. Sigara içen taşlardan birisinin çakmak sorusu ben tarafından yine cevapsız kaldı. Tabi ben soru ne olursa olsun cevapsız kalmayı sevmem, çakmağın var mı sorusuna sigara kullanmıyoruz diyerek hafif de sırıtarak sempati toplamak istedim, cok da sempati topladığım söylenemez diye düşünürken başka bir kız daha 2 dakka sonra çakmağın var mı sorusuna ilk cevap verdiğim kız onlar sigara kullanmıyorlarmış diyerek ve gülerek cevap verdi. Biraz muhabbet falan ettik ama bunlar şezlongcu arkadaşlarının boş şezlonglara oturtmasıyla olay bitmişti. Zaten biz de kalkıyorduk. Neyse hemen biraz ilerimizde bir sevgili çifti vardı. Arkadaşım çok özendi bunlara, kız güzel mi güzel ama artık bunlar nasıl fakirse, bir şezlong bile alamamışlar. Yani kız mı salak adam mı öküz orasını anlayamadık. Yanında güzel bir kız varsa bi kez o kızı sapsız plaja götür yoksa paran bari biraz kıy paraya bir şezlong al hadi o da olmadı, gelme arkadaş sapların coğunluk oldugu yere, yanlış anlamayın kötü gözle baktığımdan değil ama etraf sap dolu ya. Ve bunlar o kadar mutlular ki kız bunun ağzına birşeyler veriyo cocuk bunun ağzına birşeyler veriyo böyle cok mutlular. Neyse size motordaki bi ayrıntıyı söylemeyi unuttum. Öteki tarafıma da 2 arkadaş oturdu. biz arkadaşla motordaki kavgayı yorumlarken birden lafa abi de atladı. Kavga muhabbeti bittikten sonra, siz saçlarınızı nasıl bakıyorsunuz ya zor olmuyor mu dedi. Biz de abi hergün yıkıyoruz falan dedik. Neyse oradan muhabbet üniversiteye gidiyor musunuza geldi. Evet abi dedik hangisi dedi, boğaziçi dedim. Burdan sonra muhabbet hep aynı 4 yıl bitti bu okulda hala aynı. Soru şu "oglum sizin okulda da fena hatunlar varmış lan, çok taşlarmış nasıl iyi çakıyorsundur dimi." hoppala lan okuyor muyuz keraneye mi gidiyoruz belli değil. Türk insanının üniversiteye bakış açısı bu. Tabi bende bu fırsatı kaçır mıyım. hiç sekmez benim cevaplarım da, karşımdaki adamın ağzının suyunu akıtana kadar anlatırım bir şeyler, Abi zaten heryer yabancı öğrenci kaynıyo, zaten üniversitede kızlar teklif ediyo, işte evlerine çağırıyorlar sonra gelsinnnnnn yapıyoruz. Şöyle partiler var böyle partiler var işte havuzda sex, falan filan. Çok daha fazlasını anlatıyorum ama şimdi +18e kaçmayalım rtürk bizi kapatabilir. Ama varya bir yiyorlar acayip egleniyorum. Bunları yapmışlığım var mıdır? Tabii ki yoktur, yapanlar var mıdır? vardır tabii ama makine mühendisliğinde zor hele 4 yılda bitirmeye kasıyorsan. Adamlara abi bizim bölüm işletme değil zaten kız da yok falan filan diyemiyorsunki :D Neyse öyle işte geliş çok sakindi vapura bindik, yattım uyudum. Bazı yerlerin açık kaldığının farkındayım. Belki sonradan editleme yapabilirim ama yapmazsam da artık yapacak birşey yok demektir.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

sevdalılar beni anlar

Varlığının tiryakisi
Yokluğunun delisiyim
Beni senden mahrum etme
Gözlerinin hastasıyım

Sevgim yüce dağlar kadar
Içerimde volkan kaynar
Anlamazsın sen bebeğim
Sevdalılar beni anlar

Revamıdır harap olmak
Aşkın ile her gün yanmak
Gözyaşımdan başka nedir
Seni sevip sensiz olmak
bir zamanlar ferdi tayfurdan dinlediğimiz, şimde ise leyla ile mecnunda karşımıza çıkan güzel bir şarkı =)

12 Temmuz 2011 Salı

siz hiç?

Siz hiç gecenin karanlığında yalnız kaldınız mı?
o yalnızlık sizin salıncağınız olup uyuttu mu?

saatlerce sonra,

saat çalar...
uyanmak istiyor muyum?
hayır
erteliyorum,
yine çalıyor
erteliyorum
yine çalıyor
ama işte uyanmak istemeyince
hep erteliyorum
ama artık ertelemiyorum
uyanmak istemiyorum
taaki
o ilahi sese kadar
terazinin en dengeli olduğu güne kadar uyumak istiyorum,
öyle bir yorgunluk var ki üzerimde
hiçbir saatin zili kıpırdatamaz bedeni mi?

Siz hiç gözlerinizle gerçeği görüp yüreğinizin sesiyle hareket ettiniz mi?
gerçek gün gibi ortada iken yüreğinizin sesini dinlediniz mi?
siz hiç gece oturup saçmaladınız mı ?
ben saçmaladım.
Çünkü ne zaman unuttum desem, o zaman hatırladığımı farkettim.
Ne zaman öldürdüm desem, öldüğümü farkettim.

Cehennem zebanisine aşık olmak böyle birşey, ateşiyle yanar, kıvılcımıyla dirilirsin.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Suskunlar

İhsan Oktay Anar'ın post modern romanıdır. Şuana kadar okuduğum kitaplar arasında en çok sevdiğim kitaptır. Kitabın arka kapağında şöyle yazar.

Eflatun rengi hayaller kuran bir suskunun sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikaye eden bir adamın alcakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise , muzip bir tebessüme size eşlik edecek, sessizce.... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvani düşlerin gerçekliğinde sema edeceksiniz ve bu düşlerden adeta başınız dönecek.

Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü suskunlar sessizliğin oldugu kadar seslerin ve sözlerin, yani musikinin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin nefesini üfleyen ve ona can veren bir adamın hayallerinin ete kemğie bürünmüş kahramanları en az sizler kadar gerçektir; ya da siz en az onlar kadar bir düş ürünü....

Bir meczup aşkı tattı, bir aşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Neva, belki de herkesin aşık oldugu bir kadının pür hayaliydi. Hayalet avcısı kendi ruhunu yakalamaya calıştı Zahir ve Batın ise zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş haliydi.

Hele kitapta bir mevlevi dervişinin sözü vardır ki beni en umutsuz olduğum anda tekrar hayata bağlar.
"Sen sadece biz sana gel dediğimiz için gelmedin, onlar da sana git dediği için geldin.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Nazım Reyiz Yazmış!

Dün "canım" olan yarın "düşmanım" olmaz benim..
Yaşananların hatırı hep saklı kalır Hatırları sorulur selamları hep alınır...
"Sildiklerim" vardır bir de !
Onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır
Adları anılmaz hatırları sorulmaz sadece beddualarımdır...
Vicdanla birlikte.. "şeref" ararım ben sevdiklerimde;
Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim..
Zaman gelir "şerefsizleri" de severim..
Her yerde gözüm kulağım vardır benim
"Eksik söylemek yalan söylemek değildir !" mantığındaki
Beni değil kendini kandırır yalnızca...
Bilmezden gelişlerim aptala yatışlarım
Kaybetme korkumdan değil, karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır..."inkar" olmaz benim hayatımda..
Yaşananı "yaşanmamış" saymam
Sayanlarıda saymam...
Kelimelere sığmaz sayfalar sürer beni anlatmak
Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın;
Yaşayan bilir beni..
Yaşamayan anlamaz...
Ağırdır sevmelerimHer "YÜREK" taşıyamaz..
Büyüktür umutlarım Her "OMUZ" kaldıramaz..

Nazım Hikmet .

21 Haziran 2011 Salı

ezel

ve sonunda ezel biter,
dünkü bölümü gerçekten çok iyiydi. Gözlerim doldu yani o derece, tabii ki sadece bir dizi bu ama normal bir dizi değil, aşk-ı memnu da mutsuz sonla bitmişti, bu da bize üzen bir sonla bitti, ömerle eyşan beraber öldüler belki ama öteki tarafta kavuşurlar mı bilinmez. İntikam intikam diye deliren ezel ne kankası cengoyu öldürebildi ne aşkı eyşanı öldürebildi ne de ağabeyi saydığı kerpeten aliyi öldürebildi. Demekki aşk intikamdan daha güçlüymüş, cengizi zamanında öldürseydi belki böyle olmayacaktı. Ama işte kıyamadı demekki kankasına. Sonunda hepsi öldü, kimsesiz cengo tek başına, eyşanla ömer beraber öldüler. Vedalaşma sahnelerini izlemeye yürek dayanmadı, Kenan İmirzalıoğlu da manken olduğu kadar oyuncu olduğunuda bize göstermiş oldu.

Aşk öyle bir büyü ki her şeye rağmen herkese rağmen yine de onu sevmek onsuz yaşayamamak...

16 Haziran 2011 Perşembe

bugünler

bugünlerde yine sadece Ayna dinliyorum...
hicran, anlatmalıymış meğer, ölünce sevemezsem seni, yeniden de sevebiliriz, nefes ve diğerleri...
Hepsi ayrı yerlere götürüyor.
Gözlerim tıpkı çocukluğumdaki gibi
hemen doluyor;
ama tutuyorum
dokunan yok bam telime,
bir dokunsalar pir damla göz yaşı akacak kalbimden
sıkıntılar sarıyor gecelerimi,
uykumu aldın yine benden
şimdi yine neden diyorum
ne olurdu ki diyorum
sonra keşke diyorum,
uzaklara her daldığımda yine seni düşünürken kendimi buluyorum
bedenim ruhsuz geziyor
ruhum hala seni bıraktığım yerde
kadıköy beşiktaş iskelesinde...
yok işte olmuyor öyle ha dedin mi unutulmuyor
zabıtalar hasarlı kalbime mühür vurana kadar
seni bekleyecek yıkık gönlüm
enkaz olacağım günü inan ben de bilmiyorum
geri kalanını ifade edemiyorum
üç nokta koyacak kadar uzun cümlelerim var
ama sen yoksun
...
-------|
| o<-< |
-------|

15 Haziran 2011 Çarşamba

galata kulesinin platonik aşkı

Sen kız kulesisin
Kimselerin ulaşamadığı ıssız adacığından
Gemilere gece parıltınla yön verirsin
Ama gündüz hiçbirine liman olmazsın
Her gelen gemi
Feneriyle göz kırpar sana
Büyüklükleriyle seni etkilemeye çalışırlar
Bense
Tepeden ters ters gemilere bakarım
Gelişlerini tedirginlikle
Gidişlerini zafer kazanmış komutan edasıyla gözlerim
Gözlerim ufka bakar, yeni yabancı gözlerim
Senin gönlün ise Eiffel’de
Ama ne Eiffel İstanbul’da
Ne pariste deniz var
Ne de sen paristesin.
Sen Eiffeli andıran camlıcadaki metal yığınları gözlersin
Bense arkandan seni gözlerim
Üsküdar vapuruyla gelen martılar kulağıma fısıldar
Seni fısıldar
Derlerki:
Bir gece söndürecek fenerini son vapurla atlayıp kaçacak sana
Gemiler yolunu kaybedecek
Üsküdar kararacak
Martılar adasız kalacak
Boğaziçi su adanın olacak
Biz ise el ele istiklali aşıp taksimin göbeğine konacağız.
Sonra herkes bizi izleyecek
Özgürlük anıtı etrafındaki raksımızı,
Gümüşsuyundan kabataşa ineceğiz
Dolmabahçe saat kulesini yanımıza alıp
Eski İstanbul’u konuşacağız
Vapura atlayıp modalardan geçip adalara varacağız.
Kimsenin olmadığı kaşık adasına sığınacağız
Sadece ikimiz
Sen ve ben
Göz göze geleceğiz
Ben gözlerine bakıp fal bakacağım
Her seferinde sevmiyor çıkacak
Ama bir daha bir daha
Sıkılmadan
Küsmeden
Darılmadan
Tekrar bakacağım
kendimi arayacağım göz bebeklerinde
bekleyeceğim o günü
o günü arafta cennete girmek için bekleyen insanlar gibi bekleyeceğim
o günü cehennemde günahlarının yanıp tükenmesini bekleyen insanlar gibi bekleyeceğim
cennet bahçelerinde aşık olmadım ki sana ben
cehennemde yanarken unutayım
peki sen yansan ben mutlu olur muyum hurilerle
Kıldan köprünün kenarında beklerim seni
Cennetin her yeri yeşil olsa ne
Senin gözlerindeki yeşillik süslemiyorsa eğer

14 Haziran 2011 Salı

ezel

ezel
olmadı yine mutlu sonla bitmedi dizi,
geldi bir yılan ama hep aynı yılan sürekli diziyi zehirledi. O iki aşık birbirine kavuşamadı. Aşk üçgeni varsa sonu hep mutsuzlukmuş bunu anladım. Merhamet etmemek gerektiğin öğrendim. Size ihanet edenleri ya sileceksin ya da yaptıklarını sineye çekeceksin intikam almak sadece intikam kanlarıyla sulanmıyormuş, aslında daha çok masum kanlarıyla sulanıyormuş. Dizideki tüm masum karakterler hepsi öldü, sonra öldürenler öldü ve en son dizinin başlangıç sebebi kanka cengizin satışı dizinin sonunda da kendisini gösterdi.
Ve anladım ki
öldüremediğimiz şeyler ecelimiz olurmuş
evvelde bıraktıklarımız ezelde de bizimleymiş.
merhamet ettiklerimiz en büyük düşmanımızmış.
silemediğimiz aşklarımız kavuşsak da kavuşmasak da bizi harap edermiş,
başlamadan bitirdiklerimiz, başlamadıkları için bitmiyormuş.

off be nasıl bir dizidir bu ya, aşk-ı memnu gibi bitiriyorlar. Demekki gerçek hayatta ezel olmak zorunda kalırsak önce ölmeyen ömeri kendi kendimize öldürmemiz gerekiyormuş, ondan sonra intikam almak gerekiyormuş.

13 Haziran 2011 Pazartesi

yazdığım satırlar

söylediğim sözler uçar
yazdığım satırlar silinir olmuş
ben ise inanmıyorum kendime
yazdığım satırlar söylediğim sözlere inanmıyor
yüreğimin sesi bambaşka
aklım bir tek beni düşünse de
onu da engelliyorlar
seviyorum diye haykırmaya çalışırken
sesimi kısıyorlar
gemilere binip kaçmak istiyorum
rüzgarlar izin vermiyor
boğaz gözlerime bakıp değmez diyor
galata kulesi bak ben yüzyıllardır bekliyorum sende bekle diyor,
kız kulesi ise ışığını yoluma tutup git diyor
engin denizler beni bekler
ya yutar
ya da yeni dünyalara atar
ama istanbul gibi ızdırap çektirmez

11 Haziran 2011 Cumartesi

çiseleyen yağmur

Ben bu insanları hiç anlamıyorum. Dışarıda kimseyi rahatsız etmeden çiseleyen yağmuru gören herkes şemsiyesini çekmiş; şemsiyesi olmayan da kafasına bir şeyler örtmüş. Her bir meleğin bir damlacık taşıdığı bu bereket akıntısından neden mahrum kalmak ister bu insanlar anlamam. Sınavım olmasa sabaha kadar o yağmurun altında boğaz manzarasını izlerdim.
Yaz yağmuru, kış güneşi
ikisi de tadında bırakır kaçar.
Ama güneş olmasa da boğaziçi çok güzel.
Bir şeyler eksik biliyorum
zaten boğaza her bakışımda o eksikliği hiçbir zaman ısınmayan ellerimde hissediyorum. Her gün tane tane dökülen saçlarım eksikliğin dönüşeceği şeyin habercisi,
ama bazen beklemek yapılacak tek şey galiba
ama kimi beklemek?
kimseyi galiba
ruhumu bekliyorum galiba
bedenimden çok ruhum arıyor eşini galiba
bedenim toprak olacak
ama ruhum ebedi
en temizini arıyor
o ararken
bedenime her gece zehir,
bedenime her gece soğuk,

10 Haziran 2011 Cuma

3in2si

3in2sini bitirmeme çook az kaldı. Bir heat transfer kaldı onu da geçersem yaza manuf kalıyor inşallah. Neyse piskolojik bunalımlarla başlayan 2011 yılı inşallah böyle devam etmez. Bu arada dün bi arkadaşm profa girenlere başarılar dilemiş. Aklıma eski bir arkadaşım geldi. Merak ettim, acaba bu kız geçebilir mi haziranda profa. Bir listeye bakayım dedim. Ve gördüm ki daha sınava bile giremiyor. Yazık, üzüldüm ama acımıyorum çünkü ben de hep yaz okuluna kaldım =) Ama ne yazıkki o ağustosta da geçemez, eylülde belki bir sınavı verir. En iyi ihtimalle kışın geçer. Artık yapacak bir şey yok. Akıllanır da çalışır inşallah. O kadar anlattım böyle olacağını ama sözümüzün kıymeti olmadığı için boşa anlatmışız. Tıpkı yine bir eski arkadaşıma öss için çok çırpınmıştım ama o da anlamamıştı. Sonuçta ben haklı çıktım 2 sene sonra anadolunun ucra bir yerinde 2. öğretime girdi ki zaten oralara herkes giriyor. Neyse keşke bir 15 gün daha sabretseydim ve görseydim seni yeni sevgilinle ve görseydimde anlasaydım sen de o benim farklı dediğim kız olmadığını. Benim farklı dediğim kız sevgilisiyle 1 hafta takılıp 2. hafta el ele kol kola gezmezdi. İnternet ortamına sarmaş dolaş resimlerini koymazdı. Bunları keşke sana duygularımı anlatmadan önce görebilseydim. O zaman inan o yazdıklarımın hiçbiri nefesimden söz olmazdı. Ve sende diğer normal kız arkadaşlarım gibi olurdun. O zaman sana yardım edebilirdim, yol gösterebilirdim. Yanlış yolda olduğunu anlatabilirdim. Ama bunları sana anlatırken sana karşı hiçbir şey hissetmeden anlatırdım. Keşke sen her zamanki gibi az çalışıp da iyi birşeyler yaptığın gibi profta da yapsaydın ama olmadı işte üzgünüm...

8 Haziran 2011 Çarşamba

ezel

ezel,
ömerle eyşanın aşkı; ali cengiz serdar oyunu, dayının hasmı kenan, intikam, intikamdan önce aldatma, aşkın ızdırabı, en yakın arkadaşın satışı, abi diye dayandığın duvarın, mayasının deniz kumundan yapılmış olması. Bir çok şey daha sayabilirim aslında iki senedir izlediğim bu muhteşem dizi için. Ve sonuna geldik, ve en son bölümünde ömerle eyşanın kavuşması. Eğer herkes ölüp bitseydi çok üzülürdüm. Mutlu sonu bir dizinin sonunda görmek bile insanı umutlandırıyor. Belki öyle bir aşk yok, ya da bana yok belki de var. Allah bilir. Ama dizi de imkansız aşkı o kadar güzel işlediler ki, ömerle eyşanın her göz göze gelişinde kendimi öyle yerlerde, kendi cocukluğumda buldum hep duygulandım. Her şeye rağmen tekrar kavuşmaları, kavuşurken ki bakışları on numaraydı. Bugünlerde bir kızla göz göze gelince içim cız ediyor. Böyle sanki ona karşı suçluymuşum gibi, bir de nedense görüyorum sağda solda sürekli. Hayırlısı diyelim

7 Haziran 2011 Salı


Dün gece controle çalışırken can sıkıntısından çizdiğim bir şey. Ah be bir burs neyim bir şey cıksa da ingiltere de bi sanat okuluna gitsem.

5 Haziran 2011 Pazar

knight online

Evet lise birinci sınıfta tanıştığım oyunun adıdır kendisi. Çok vaktimi çaldı benden, hatta hayatımın kırılma anlarından biridir bu oyun. Bu oyun olmadan önce, vaktimi hep sokakta geçirirdim, gerçi arada yine internet cafede counter oynardık ya da evdeki bilgisayarımda fifa nfs gta falan oynardım ama bu başka bir şeydi. Adeta dünyası değişiyor insanın bu oyunda. Her şey mahalledeki arkadaşlarımın csyi bırakıp teker teker ko accountu açmasıyla başladı, bense hala cs oynuyordum. O zamanlar tabi senoyna gibi türk serverleri olmadığı için ingiliz alman serverlerinde oynardık. Biz de çok lag olduğu için genelde iyi oynayan ingilizler tarafından avlanırdık. 3ra microsof.com Ilovemilan assassin coc@ col@ gibi harbiden çok taşşaklı userlar vardı zamanında, bizim cafedende 2 arkadaşım 100 lagla oynamalarına rağmen bu adamlarla kapışabiliyorlardı. Her neyse beschwa.co.uku hatırlayan liseli değildir diyerek csyi kapatayım =) İşte baktım herkes bıraktı csyi ben de bıraktım. Hemen bir id açtım ve artık kaç para varsa internet cafeye yatıran adamlardan biri oldum. Sürekli level kasıyoruz. Ama oyunu pek bilmediğimiz için bayağı zorlanıyoruz. İlk çarımn lvli 38 mi ne olmuştu hack yemişti. sonra bıraktım oynamayı zaten xigenonunda tadı tuzu kalmamıştı. Daha sonra yeni server açılacağını duyduk. Olimpiya'ya iyi bir giriş yapmak lazımdı. Ama hala evimde internet yoktu, neyse bir şekilde annemleri ikna ettim eve interneti aldım. Artık level kasmak için hiç bir sorun yoktu. Tek sorun kışları oda çook soğuk oluyordu o kadar. Neyse server açıldı level kasmaya başladık ama artık oyunun piçliklerini de öğrenmiştik. Okuldan eve gelince direk oyunu açıp level kasmaya başlıyorduk. Saatlerce gece gündüz artık ne kadar vakit varsa. Hedef lvl 60 olmaktı. Okul semestere girince abartısız 7 24 saat oynamıştım. Annemlere yakalanmamak için babamın işe gittiği saat 6 da bilgisayarı kapatıyordum bi yarım saat yatakta yatıp tekrar babam gidince tekrar bilgisayarı açıp devam ediyordum. normalde odam ayrı ama bilgisayardan öyle bir ses cıkıyorki artık fanına ne olduysa üst komşu bile duyuyordur yani. Neyse işte lvl 61 olduk. 61den sonra olay iyice kopuyor. 70 olana kadar 7 24 bir sene kasmak gerekiyor. Bir de her ay 30 milyon premium üyeliğe para veriyoruz o da ayrı bir derti. 61 olduk ama sıkıntı vardı. Master açamıyorduk. Tail of lesath yoktu bende. Düpede yapamıyorduk mal mal takılıyordum öyle hunter olarak. Shadow of Vain olana kadar neler çekmiştik neler. Bir de dersanede bir arkadaşım vardı adı rafet. Bu cocuğun hayatının kararmasına ben neden olmuş olabilirim^^ bu hep bana soruyordu ne oynuyon kanka sen bende dedim knight online banada öğret falan dedi. Bende sigara içip içme diyen adam gibi oglum oynama boşver bağımlılık yapıyor dedim. Dinlememiş beni yüklemiş. Ezik ezik oyunu çözmeye çalışıyor falan. Ama tabi ben biraz değişik adamım her ne kadar evde 7 24 ko oynasamda dersanede otobüste okulda falan dersimi çalışırım testimi çözerim yani. Gerçi lisedeki hiperaktif arkadaşlarım pek ders çalıştırmazlardı ama fırsat buldukca çözerdim yani. Adamlar hem çalıştırmazlardı hem de çalışmazlardı. Ama beni sanıyorlardıki evdede paso ders calışıyorum. Hatta bir seferinde etnada rafetle ko oynarken çıkışta çağrı yiğit kağan cansu duygu ve bi tane daha kız ismini hatırlayamadım. Beni cafede gördüler. Cansu ve duygunun bakışlarını hiç unutmuyorum. Adeta uzaylı görmüş gibiydiler. Çağrı da donmuş kalmış şekilde olum napıyorsun burada git ders çalışsana falan der gibi bi hali vardı. Neyse sonra çıktık dışarı, rafet de oglum bunlar sana niye uzaylı gibi baktılar lan falan dedi. Ben de tabi kem küm ettim. Gerçi oyunu oynadıkça derslerimde kötüleşmeye başlamıştı ama çok da etkilememişti. Ama bağımlısı olmuştum artık. Annem sürekli söyleniyordu. Başının etini yenmesi böyle birşeydi. Millet lisede karı kız ayağına takılır biz de bol bol ko oynuyorduk :D En sonunda Tolga arkadaşım Azerothu kandırıp çok güzel 2 tane roc almıştı. Ring of courage. Bu yüzük rolden sonraki en değerli yüzüktü. Bir de rof vardı ama o uniqulerin unique birşeydi rof rol roc rom gelyo işte sırayla. Rocu sattık master açtım +8 mdleri shelleri cektik üzerimize. ben 61de kalsın pk yapalım diyordum. Tolga da tutturdu 70 olalım diye. Kosp diye bi program var bırakıyorsun 7 24 lvl kasıyo kendi kendine. Programı kurduk ama parasız bi programdı. Oysaki bu program key logermış. Key loger yani söyle birşey bir programın içinde gizli yüklü bir virüs. Siz klavyeye ne yazdıysanız o otomatikmen başka adama gidiyor. Böylece char 62 olduğunda hacklenmişti. Çok üzülmüştüm ya öyle böyle değil. Ben ne kadar sabahlamıştım o charla. Haydan gelen parayı charın üzerine yatırrsak char da 2 güne gidecekti. O zamanlarda artık ben l2yi bitirmiştim. Oyundan biraz soğudum. Sonra rafetle yeni servere geçtik. Bi tane priestimiz vardı. Onu da 62 yapmıştık. USKO yani amerikan serverinde he 5 ayda bir yeni server açılıyordu. Ama artık dersane başlamıştı. Ve evimde de internet kesilmişti, arada sırada yine gidiyordum internet cafede oynuyordum ama artık össye çalışma vaktide gelmişti. Ki ben bu öss için hayatımın aşkını bırakmıştım. Bi oyunu mu bırakamayacaktım. Ama amacım össyi kazanıp üniversitede KO'yu oynamaktı. Biz lisedeyken üniversiteli oynayanda çoktu. Hatta onlara özenirdik arkadaşlarla. Üniv kazanacağız, hep beraber eve çıkıp ko oynayacağız =) gerçi benden başka istanbulda üniv kazanan olmadı yakın arkadaşlarımdan ya o da ayrı bi dert benim için. Ben koptum artık össye odaklandım. Tolga hala oynuyor, hatta bir de tekrar düpe yapmayı bulmuşlar(bedava para yapma item yapma falan filan) olimpiyanın anasını ağlatıyorlar. Arada gelip onları izliyorum. Paso ders çalışıyorum. Gerçi çok da rahattım. Çünkü össyi son dakkaya bırakmamıştım. Lise 1den beri düzenli çalışıyordum. Neyse sınava girdim. Eve geldim bilgisayarımı istedim önce. Sonra gittik internet bağlattık tekrar. Bu arada muharremle tanışmıştık yeni server girakonda oynarken. Sonra bir yeni server daha geldi. Murro oraya geçmişti. Bana da sende gel dedi. Beraber oynamaya başlamıştık. Ben çıkınca o kasıyor. O çıkınca ben. Çabucak 65 olmuştuk bu sefer hedef 72 olmaktı. Harbidende gece gündüz kastık 72 olduk. İtemimizide yaptık. Zevkimizi de aldık. Peki bu arada üniversite ne alemdeydi. Bir sene rahat edeyim diye hazırlık okumayı tercih etmiştim. Oysaki ingilizcem gerçekten çok iyiydi. Bunu sene sonunda daha iyi anlamıştım. İnter kurundaydım. Ama o ders çalışan heyecanlı hırslı adamdan eser yoktu :D Gece oyun oynuyorum. Sabah artık kaçta kalkarsam okula gidiyordum. Normalde hazırlıkta yoklama önemlidir. Ama o kadar rahat bir hocamız vardı ki arada sırada ya da son ders falan alıyordu yoklamayı. Bende 8.45de başlayan derse en erken 9.15de gelirdim. Sonra tabi geçer köşeye uyurdum. ya da ikinci blok gelir uyurdum. Ya da son blok gelir öyle takılırdım. Zaten sonra okul bitiyor. O zamanlar tabi metrobüs yoktu. Okula gitmek için çok kritik bir zamanlama vardı. 7den önce evden çıkarsam 8.30 gibi okulda oluyordum. ama yok 7.10 da çıkarsam 9.15de falan okulda oluyordum. 6.30da çıkarsam 7.30da okulda oluyordum. Sonra 129k ile karşıya geçmeyi bırakıp vapurlar geçmeye başladım. kayışdağı kadıköy vapur beşiktaş oradan hisarüstü. Vapur sevdamda o zamandan kalma. Çayımı tostumu alıp buz gibi havada bile dışarı çıkar istanbulu izlerdim. Daha sonra tabi derste uyumanın okula gitmememin ders çalışmamanın meyvesini sene sonunda toparlamıştım. gerçi profa girmeden önceki sınavlarımın ortalması 80e yakındı ama bende o kadar iğrenc bir zihniyet varki. Eğer bir şeyi haketmediğime inandırıyorsam kesin o konuda başarısız oluyorum. Geçer not 60tı bazı arkadaşlarım o 60ı alamadan hoca torpiliyle profa girdiler ve geçtiler. Bense 80le girdim ama f2 f3 f3le kaldım. Ve ilk yaz okulu tecrübem orada başladı. Zaten artık yusuflamaya da başlamıştım. Çünkü prof hakkaten zor bir sınavdı. Bense bütün sene yatmıştım. Peki neden yattım bunun tek sorumlusu Kınayt onlayn değildi herhalde. YADYOK'un mezarlığa dönmüş hocalarının da sucu vardı. Babannem yaşındaki teyzleri dinleyeceğime uyurdum daha iyiydi ya. Sürekli aynı kadını her gün görmekten tiksinmiştim zaten. Neyse murroya durumu anlattım. Önce wushuyu(kungfu kickbox mua tai, güreş karşımı bir spor) daha sonra da KOyu bıraktım. Charı 500 TL'ye okuttuk. Hazırlığa ilk başladığımızda, arkadaşlarla dua ediorduk inşallah genç güzel hoca gelir diye. Tam dua ederken mikail, yaşlı ak sakallı bir teyze buraya dogru geliyor demesini hiç unutamam. Ölmeye 5 dakka kalmış bir teyze bize listening öğretecekti. Kabus gibiydi ya. Tamam hocanın kariyeri iyi hoş da abi git öl artık ya, gençlere şans yol falan ver. Bu sefer yaz okulunda böyle bir beklenti içine hiç girmedim tabi. Ama bu sefer Allah yüzümüze baktı =) 83 doğumlu dünyalar güzeli izmirli motor kullanan hayat dolu Yeliz Ayan hocamız olmuştu. Walla o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Çünkü hoca yaşlı olsa ben yine gelmicem derslere yine dinlemicem dersi falan filan sonunda boğaziçi rüyası kabusa dönecekti. Çünkü remedial olmak gerçekten çoook ama çook büyük sorun. Neyse bu hayat dolu hocayla 6 haftamız geçti. Ben 8.45teki derse 8.30da gelir oldum. akşam eve gidince essay yazıyorum falan o derece yani. Hoca ne derse ilk ben parmak kaldırıyorum, tıpkı eski günlerdeki gibi =) Hoca da beni çok sevmişti zaten. Çok da yardımcı oldu bize. Gençliğinin verdiği enerjiyi bizim için harcamıştı o yaz. Sonuçta profa girdim çok rahattım ve geçtim. Ama artık hayatımda KO hiç barınamayacaktı. Çünkü artık makine mühendisliği denen bir lanet başlayacaktı. Hala da devam eden bir lanet. O günlerden beri her yaz okulunun kadrolu elemanı oldum. Bu sene de manuf alacağım galiba. İşletme seçmeyen kafama sıçım diyorum sadece. Bir düşünün ya derse giriyorsunuz yanınızda bir sürü sap hoca desen o da sap, amfi derslerini özledim walla. Gerçi onlara da pek gitmiyordum ya. Çok uzattım bir incici olarak özet geçeyim.

özet:Bizim zamanımızda Liseliler onlayn oyun oynardı. Zengin piçleri evinde wow oynardı. fakir internet cafe piçleri de KO oynardı. Bu oyunlar adamın beynini sikmekten başka bir işe yaramaz. Ama pişman mıyım? pişman değilim çünkü zaten lise ümraniyedeydi. Kadıköyde veya kabataşda falan okusam pişman olurdum herhalde.

not: özeti neden sona koydun diyenler olacaktır elbet. Bir incicinin en önemli özelliği yazıyı okumadan önce sonuna bakar. Uzunsa okumaz özeti ilgisini çekerse bütünü okur ondan yani =)

2 Haziran 2011 Perşembe

Göz kapaklarının gölgesine geldim
yeşil gözlerinin parıltısından korunmak için
oradan bakmak istedim dünyaya
izin vermedi kirpiklerin
çapakların arasında kayboldum
göz yaşların geldi beni kurtarmaya derken
kendimi dudaklarının yanından gerdanlığına doğru inerken buldum.
Teninde akıyordum hala ama artık çok uzaktım gözlerinden
göz yaşlarında boğulmaktayım
son kez parmağınla silmeden o damlayı bir kez olsun bak
ya da bakma
elinle ötelere it beni
ama ben yine geleceğim
göz kapaklarının gölgesinde dinlenmeye...

1 Haziran 2011 Çarşamba

dam üstünde saksağan vur beline kazmayı

Bu deyimi çok severim, genelde insanlar bunu atasözü sansa da deyimdir bu. Neden deyimdir? Çünkü herhangi bir deyimin görevini yapıyor. Tabii ki ayrıntılı açıklamayı yapacak değilim ama deyim yani bu. İlkokulda ortaokulda hep karşımıza çıkmıştır bu deyim. Soruda basit aşağıdakilerden hangisi atasözü değildir? evet bu değil çünkü bir yargı yok ortada. Yine günlerden bir gün eski bir arkadaşıma dalgasına sordum bu soruyu, maksat muhabbet. O da hemen atasözü dedi. Bende aynştayn edasıyla hayır dedim o deyim, atasözü değil. Ama kız boğaziçili ya, zeki ya hani o da kendinden emin şekilde deyim diyor. Neyse bir an kendimden şüphe ettim ve internete yazdım bunu, bütün forumlar benle aynı fikirde, herkes deyim diyor. Bir de TDKnın sitesine gireyim dedim, tıkladım, bir de baktımki TDKnın sözlüğünde atasözü yazıyor. O an çok fena göt olmuştum, bir an kendime lan onca yıl kandırıldın mı sen dedim? Ama hala adım kadar eminim yani. Neyse kıza tabi TDK linkini yollamadım, forumlardaki linki yolladım. Oysaki kız da internetten araştırmış. Kızda her ne kadar sarışın ve yeşil gözlü olsa da aptal değil ya zeki kız, ilk baktığı yer TDK olmuş ve orada da atasözü yazıyo. Kız gururlu bir şekilde linki bana yolladı ve göt oldun sus der gibi yaptı. Haklıydı da. Neyse sonra ben istersen iddasına girelim dedim, nasıl ispatlıcaz diyince bende istediğin edebiyat hocasına gider sorarız dedim ama o TDK başkanından daha mı iyi bilecekler dedi. Neyse bu da bana dert olmuştu. Ben de TDK mail atacam dedim. Ermeni damarım tutmuştu artık geri dönüş yok, eğer birşeye inandıysam onu almam lazım kesin almam lazım. Güzelce bir mail yazdım. ve bana iki hafta sonra TDK başkanından gelen mail
T.C.
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
Türk Dil Kurumu Başkanlığı


Sayı : B.02.1.AYK.5.02.10.00-

Konu :


Sayın Mustafa GULAP


İlgi:27 Şubat 2011 tarihli yazı.


'Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı' kalıp sözü dizgisel bir yanlışla atasözü olarak belirtilmiştir. Uyarınız dikkate alınarak bu kalıp söz deyim olarak düzeltilmiştir.
Bilgilerinizi rica ederim.




Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
Türk Dil Kurumu Başkanı

adamlar sadece siteye değil bastıkları sözlüğe de yanlış yazmışlar. Sitedeki yanlışı da hala düzeltmemişler ama. Devlet kurumu işte ne beklersin. Neyse ben görevimi yaptım ve bir yanlış düzeltildi. Tabii bu maili direk arkadaşıma da attım. Way anasını der gibi bir cevap verdi. Her neyse dam üstünde saksağan vur beline kazmayı,
yani madem öyle yol yakınken dağdan kestim kereste

31 Mayıs 2011 Salı

okyanus ötesindeki hayranıma

:P
diye başlamak istiyorum.
Okyanus ötesinden benim blogumu sürekli takip eden arkadaş kim ya çok merak ediyorum. Gerçekten, bir de bu aralar almanyadan da takip ediliyorum. Türkiyeden bir haftadır bakan yok ama hergün düzenli olarak amerikadan takip ediliyorum. İlginç her kimsen mail falan bişi at be(gulap29@hotmail.com). Merak ettim amerikan seni

30 Mayıs 2011 Pazartesi

geri dönüş çilesi

alamanyadan bugün geldim. Ölmediğimize göre hayat devam ediyor. Bir sürü sınav rapor cart curt beni bekliyo hepsi içinde sadece 10 12 günüm var. Çok pis patlayabilirim. Ama inşallah patlamam. Bu sene yaz okuluna kalmak istemiyorum ya. Biraz staj yapıp biraz gezmek istiyorum. İnşallah öyle de olur. Ölmekten bahsettim ya ölünce bu dünyanın çilesi bitiyor. Ama ölmeyipte hasta olunca çok fena. Ben de almanyaya gittiğim gün her zamanki rahatsızlığım nüksetti. İçtiğim suyu bile kusuyordum. Ama bu öyle kusma değil, böyle ter akıta akıta sanki bağırsakların dışarı çıkacak gibi kusmak. O an ölmek istedim ya 1 gün yataktan kalkamadım. Gözlerim karardı, normalde istanbulda olsam hastaneye gidip serum takana kadar kendime gelemezdim. Bu sefer daha da kötü oldum ama işte gavur memleket. Neyse hastaneye gideyim dedim, zar zor bir tane buldum girdim içeri acile gittim. doktora derdimi anlattım o da dışarıdaki bi kliniğe yönlendirdi. Neyse gittim kliniğe kapalıydı. artık hastane arayacak halim kalmamıştı. Bir powerade içtikten sonra trene binip seftenberge geldim. Allaha dua ede ede iyileşmeye çalıştım. Önce tabi kötü alışkanlıklarından tövbe ediyor insan :) Adamların trenleri bir tuhaf ya 8 saatlik yolu 3kez aktarma yapma zorunda kaldım hele yaptığım bir aktarma çok komikti. Arka vagondan görevli tarafından indirildim öndeki vagona bindirildim. Arka vagon bayrutha gidiyormuş ön vagon dresdene. Çok ilginçti. Neyse bi ara da makinistsiz gittik o da iyiydi baya. Her neyse iyileşmem 5 6 günü buldu. Artık sıkıldım bu reflüden ama yapacak birşey yok. İnsan böyle hastalanınca her şeyi unutuyormuş walla sadece iyileşmek ya da ölmek istiyormuş. İlk hatırlanan ise tabiiki yüce yaradan, ama iyileştikten 2 gün sonra şükretmesini tekrar unutuyoruz. O yüzden hastalandığım için bazen seviniyorum. Çünkü bana unuttuğum değerlerimi tekrar hatırlattığı gibi gereksiz değer verdiğim şeylerin gerçekten de gereksiz olduğunu da hatırlatıyordu. Neyse yarıştan bahsedeyim, bu sene yarıştaki kızlar pek güzel değildi. Yani güzelleri vardı ama nerde 2009daki kızlar :P. Ama tabii sempatik tavırlarım yine bir sürü avrupalı dost kazanmamı sağladı. Dostuluğunu kazanmayı en çok sevindiğim insan ise Sarah oldu. Bir ingiliz kızı, ela gözlü. O kadar tatlı konuşuyorki insanın saatlerce konuşası geliyor. Tabi UK aksanından ötürü kız hızlanınca anlamıyıp tekrar soruyordum ama olsun yani o da beni sevdi baya, tekrar ederken hiç üşenmedi :P Yunanlı İtalyan cocuklarla da iyi arkadaşlıklar kurduk. Derecemizi de geçen seneye göre geliştirdik. Hasta olmasam her şey daha eğlenceli olabilirdi. 3 senedir hep almanyaya gittik seneye amsterdamda olmasına çok küfür ettim. Büyük ihtimal seneye bu işle uğraşmayacağım. Ne olurdu bu sene de amsterdam da olsaydı be -_-
Ancak çok fena sıçtım an itibariyle 5 tane hayvan gibi finalim var ve cok az zamanım var. Allah yardımcım olsun.
Aynanın en güzel şarkılarıyla sabah ışıklarını görmek güzel ama artık uyuma vakti geldi

21 Mayıs 2011 Cumartesi

yolculuk öncesi

Yine bir yolculuk arefesindeyim. Sabah Almanya'ya gideceğim. Bu sefer munihe gideceğim.
Ne zaman yolculuğa çıkacak olsam içim bir tuhaf olur. Hele bir de uçak yolculuğu iyice kıllandırır. Uçak düşerse hepimiz öteki taraftayız. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi. Ama ölürsem aklım sende olarak ölecek. Yaşarsam da unutana kadar öyle olacak. Tabi sen buraları okuyor musundur bilemem. Aman her neyse önemli değil okusa da okumasa da bir şey farketmeyecek. Neyse işte ölürsek buna hazır mıyım ben aslında çok da kötü bir insan değilim. Yanacaklarımı yanar sonra öteki yere geçeriz heralde. Zaten yaşadığım dünyadan iğreniyorum. O kadar acımasız ki bu dünya kaldıramıyor bünyem. Bu yüzden hatalarımla sevaplarımla hazırım ölmeye. Yok eğer ölmezsek geri gelirsek yine sınavlar falan filan devam edecek. Kısacası show must go on :)

20 Mayıs 2011 Cuma

her aşık bir şeyler söylemiş

Her aşık olan aşkı için bir şeyler söylemiş.
bob böyle şeyler söylemiş..
o'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de. daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa -kabul edersin ki; insanlar hata yaparlar- onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir -kalbini. yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve o yokken özlediğini bil."
ya Oscar Wilde ne demiş?
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!

oskar kardeşim baya birşeyler yazmış

peki ya siz ne söylediniz? Ben ne söyledim. Gerçekten kaçımız aşık olduk. Yoksa aşk koca bir yalan mı? Aşk beğendiğimiz beden hayalimizdeki ruh mu? Yoksa gözlerimizi kör eden bir yıldız mı? ya da bir büyü mü? yoksa aşk bir tesadüf mü?
yoksa yalan dünyanın aşkları da mı yalan? Eşli yaratılmışız işte eşimiz olmadan sanki bir şeyler eksiktir bir yerlerimizde. Her yerde onu ararız. Belki bir ömür belki yanı başımızda, belki de elimizin tersiyle kovmuşturuz.
Aslında güzel bir şarkıya benzer aşk ama kolay mı güzel bir şarkı yazmak?
gece rüyalarından atamadığın,
gündüz aklından çıkaramadığın,
kendi derdinden çok onunkini düşündüğün andır işte, ingilizlerin dediği gibi "fall in love" aşkın içine düşmektir birazda. Aptallaştığın andır. Eğer gerçekten aşıksan, aşık olduğun kızın sevgilisiyle görüp çok yakışmışlar diyebilmelisin. Yoksa sadece kendini düşünen bir bencildirsin. Her neyse ben de aşkımı anlatmak isterdim ama o kadar duygusuz bir kıza aşığım ki söyleceğim her söz nefesimde düğümleniyor. Gözlerim körken artık konuşamıyorum da; kulaklarımla rüzgarın sesini dinliyorum. Lodosu bekliyorum alsın götürsün beni buralardan en hırçın dalgaların arasından geçirsin ıssız sahillere vursun ama bir daha beni geri getirmesin.

çekilin mühendisim ben

evet şu cümleyi kullanamamak 3 yıldır okuduğum mühendislik bölümünde bana en çok koyan şeylerden biri :P
mesela bir yaralı var
oradan hemen biri koşuyor çekilin doktorum ben, tabi bi de piç piç sırıtır yanındakilere, gerizekalılar ben olmasam adam ölecek, siz ne sike yararsınız tadında bakışları vardır hele birde yaralıyı kurtarırsa ooww o zaman iyice bir götü kalkmışlık alır ki onu kimse artık indiremez.
peki ya polisler, bir kavga çıkınca açılın polisim ben cart curt diye gelirler. Adamda birden başbakan edası belirir hele bu polisler grup halinde gelirlerse kavgayı ayırmak yerine kavgaya karışıp istedikleri adamı joplayabilirler.
avukatlarda keza öyle
ya onu bırakın bugün bi deprem oldu. Etrafta hemen jeologlar belirdi. Hepsinde bir biz biliyorduk edası vardı. 30 yıl içinde deprem olacak diyip olan depremi bilmişlik havası da süper birşey. Bütün tvler hemen onları çıkarır programlara ve sorarlar peki şimdi ne olacak? Ne olacak amk hayatımıza devam edicez deprem her zaman olan bir şey ki bence 4 5 arası olanlar zevklide neyse mesele o değil deprem oluyor bunlar sanki depremde yaralıları kurtaran akutlar amk direk heryerdeler akıl fikir veriyorlar. Bu s2msonik bilimin bile böyle bir alanı var. Ya bilimin içeriğine lafım yoksa adı çok kötü bide jeoandri jeogami gibi daha tuhafları da var.

Şimdi gelelim bizim ilgi alanımıza, mesela evde çamaşık makinesi bozuldu. Orda hemen atlayıp çekilin ben yaparım ben mühendisim diyemiyorsun. Hatta oglum gel yap şunu o kadar makine mühendisisin dediklerine. "ne alakhası var yawww biz mühendisiz tamirci değiliz deriz." Aslında o aleti tamir edip karşılarına geçip ben yaptım havasına bürünmek isteriz ama hakkaten biz tamirci değiliz. Okulda onu öğretmediklerini anlatamıyoruz. Böyle bir durumla karşılaşıldığında akrabalarınız komşularınız aileniz gibi insanlar önce
okuduğumuz okula
aldığımız diplomalara
bizi okutan hocalara
ve daha bir çok şeye söverler.
Ve ardından usta gelir yapar. Usta sizin mühendis olduğunuzu da anlarsa aman allahım göt kalkmışlığının zirvesine tırmanır adeta usta. Hmps yapar önce oglum siz istediğiniz kadar okuyun biz hayat üniverzitezinden mezunuz falan demeye getirir lafı. Sonra o da okusa o daha iyi olacağını falan söyler. Böyle işte usta da birden doktordaki duruma döner.
ama ne yazıkki
o kadar thermo heat fluid mukavemet gibi baba dersleri veren adam koskoca mühendis olur sana müyendis. Hele bunun bilgisayar versiyonu çok da ağırdır. :D Bilgisayar bozulduysa ilk önce bil. mühendsi arkadaşa gider bilgisayar ama o garibimde sen ben gibi kullanır bilgisayarı, hatta bazıları format atmayı bile bilmez tabi bu onları öküzlüğü neyse ama donanımda bir sorun çıktıysa harbidende bilgisayar mühendisi de olaya sen ben gibi bakar. Ama işte yurdum insanı olaya öyle bakmaz.
Neyse
çekilin mühendisim ben

16 Mayıs 2011 Pazartesi

bugün

Bugün içimde nedense bir kıpırtı var.
Her zamanki gibi saat 2de uyandım, kahvaltımı yaptım kuzey kantinde ve gri pasaportumu almak üzere belgelerimi emniyete götürdüm. İstanbul Emniyet müdürlüğündeki polis memuru şuana kadar gördüğüm en iyi polis memurlarından biriydi belkide. Neyse aksarayda kendime bir kaç tişört aldıktan sonra spor salonuna gittim sporumu yaptım ve odaya geldim 1.5 saattir ders çalışmaya başlıcam :D zaman ne çabuk geçiyor hiç anlamıyorum. Ama başlamadan önce nedense içimde bir kıpırtı var. Hiç çalışmadım yarın 3te sınav bu gece çalışacağım umarım. Bu sınavıda hallettikten sonra raporlarımı yapıp, Muniche doğru uçacağım anlaşılan :):) biraz ders çalışayım yine karalayacağım buralara birşeyler iyi geliyor walla... herkese bir blog açmasını tavsiye ederim :P

15 Mayıs 2011 Pazar

rainymood

http://www.rainymood.com/

evet linkini verdiğim site yağmurlu havaları seven insanlar için birebir. Şuan kulaklıklarım takılı harbiden de o havayı veriyor. Zaten yağmuru çok severim ben asla şemsiye kullanmam havalarda bu aralar çok güzel yaz gelse de yağmur yağsa işte o en güzeli tıpkı kış güneşi gibi

14 Mayıs 2011 Cumartesi

her şeye rağmen

atv'de cuma günleri yayınlanan gerçekten güzel bir dizi. Diziyi özet geçeyim önce aşk , intikam falan filan. Dizinin senaryosu gerçekten güzel ilk 8 bölümünü izledim ezelden sonra atvde beğenerek izledğim ikinci dizi. İzlemenizi tavsiye ederim demokrat partinin kuruluş yıllarında geçiyor. Chp statükosunun tüm yurdu esir aldığı bir dönem bu, ismet inönü dönemini chp iyi anlarsa neden hiçbir zaman halk tarafından seçilemediğini de çözer. Cumhuriyet kurulduktan sonra ki önce cumhuriyetin nasıl kurulduğuna bakmak lazım neyse o cok uzun hikaye kurulduktan sonra ülkede bir aristokrat zümresi meydana geldi bunlar genelde şehirde yaşayanlar bir de köylüler bunlarda bildiğin köle örneğin bir köylü 10 liradan sadece 2 ekmek alabilirken bir şehirli 2 liraya sınırsız ekmek alabiliyordu. Ayrıca köylüysen ikinci insan muamelesi görüyordu. Bunları bana 80 yaşını aşmış dedem anlatmıştı, dizide de bunları az çok görebiliyoruz. Köylülerin kurduğu cumhuriyet birden balolarda eğlenen şakşakçıların eline geçmiş. Neyse izlemenizi tavsiye ederim. Ayrıca dizinin ana konusu da gayet güzel, her şeyi yazmayalım gözler görsün kalanlarıda..

12 Mayıs 2011 Perşembe

yalın kalmış bir yazı

yine anlamsız bir başlık atarak başladım yazdıklarım saat an itibariyle 04.53 5e kadar yazıyı yetiştirip tam 5te uyumak ve saat tam 11de kalkmak hedefim. Bu sefer bunu başaracağım inanıyorum. Neyse kaç gündür birşey yazamıyordum buraya, kaç gündür arabayı tamamlamaya çalışıyorduk. Yarında testleri yapıp almanyaya yolcu edeceğiz. 2 hafta sonrada biz akacağız. Bu seferde inşallah bir aksilik çıkmaz. Neyse bunuda geçtim, buraya neden birşeyler karalayacağım bugün onu söylemeden önce inci sözlükteki sol framede yalnız nedir başlıklı konu hortlamış gene, radyoda da slow türk açık, harbiden yalnızlık nedir ki? Bu soruya verebileceğim bir yanıt yok ama incideki bir kaç tane tanım hoşuma gitti. biri turkcellden mesaj gelince heyecan yapmak, öteki telefonu saat niyetine kullanmak. Çok şükür o kadar da yalnız değiliz :) Bedenim her ne kadar yalnız olmasa da ruhum benimde yalnız aslında. Uzaklardan bakıyor etrafa ama yok yani ufuktan çoktan kayboldu. Yapacak bir şey yok deniz kokan yeşilliklerde bekleyeceğiz. Neyse bugün yine yakından tanıdığım bir dostun 20 gram uğruna satışına şahit oldum. Ulan altının 20 gramı bile bu kadar değerli değildir herhalde. İyice iğreniyorum şu yaşadığım şu dünyadan ama yapacak bir şey yok yine ölene kadar bekleyeceğiz.
çürüyen duygularımı yeşerten yağmurları bana veren bulutlar; çekilmediler güneşin önünden artık erezyona uğruyo her bir parçam, birdaha yeşeremeyecekler gibi...
2011 hayatımın en iğrenc yıllardan biri olacak resmen GS bu kadar kötü, herşeyimde gs kadar kötü

5 Mayıs 2011 Perşembe

öylesine bir şey

Hani hep kendini farklı sanarsın ya. Yani sen farklı sanarsın diğer insanlardan kendini. Hele bu bizim millette artık nerede öğretiliyor bilmiyorum ama böyle bir adet var işte. Örneğin siyasete gelince olay herkes başbakan kesilir öyle bakan falanda değil ha başbakan. Her şey ondan sorulur kafasına göre takılır. Askere gelince olay ulan ben general olsam şöyle bitirirm terörü israile saldırırım yunan adalarını alırım cart curt. Her konuda böyle komikliğe gelince herkes cem yılmaz olur birden. Çoğu insan kendini yakışıklı görür en az kenan imirzalıoğlu kadar. Bu durum kızlarda çok daha barizdir. Kimse aynaya bakmıyor herhalde ya da işte bir şekilde insan dünyanın çilelerine katlanabilmek adına kendini kandırıyo olabilir. Yoksa yok yani bir tane daha shakira :) Sonra tabi aşık olursun bir kıza, şansın var iyi bir birlikteliğiniz başlar yoksa uzaktan seversiniz unutana kadar. Ama mesele bu değil mesele, kızın diğer kızlardan farklı olmasıdır. Hani sen seviyorsun ya eğer sen farklıysan senin sevdiğinde farklı olmalıdır. Mesela ilk çıktığı çocuk kesin sensindir. Ya da en cok sana aşık olmuştur. Ya da ilk senle öpüşmüştür tabi seviye gittikçe de düşebilir... :) bir bakmışsınız siz onun ilk kocası bile değilsiniz. Olabilir yani her şey bizim için sonuçta, ama herkes kendini kandırır işte. Sorarsın nasıl lan kız dersin. Çok iyi abi, diğerlerinden çok farklı namuslu, titiz .... sonra beni çok seviyo çok mutluyuz falanla başlıyor. Ya da abi kız çok güzel ya kız çok zeki kız bilmem ne bilmem ne çoook çoook iyi o yüzden beni zaten seçmezdi kız çok farklı abi falan dersin avutmaya çalışırsın. Ama buradan o kişiye Hasssiktir diyorum. Neyse bir gökyüzüne bakalım şimdi de. Bizim görebildiğimiz binlerce yıldız göremediğimiz milyonlarca yıldız her yıldızın gezegenleri her gezegenlerin uyduları bir de tabi binlerce yıldıza sahip galaksiler. Kainat böyle işte her yıldızın etrafında dönen gezegenler her yıldızın etrafında döndüğü galaksiler. Ve biz o gezgenlerdeki milyarlca insandan biriyiz. Baktığımız zaman evet herkes farklı ama o fark nedense herkesde aynı. Söylemek istediğim kainatta şuana kadar yaşamış insana denk gelecek sayıda yıldız var ve yine buradan baktığımız zaman aslında hepsi sanki bizim için aynı. Yaklaştıkca farklarını farkediyorsun ama bunlar pek senin istediğin gibi çıkmıyor mesela. Sonra o çok mutluyuz abi sonsuza kadar beraberiz bu kızla lafı birden abi onunla geçirdğim her ana lanet olsun der durumuna düşebiliyor. Belki mahşerde herkese bir gezegen verilecek. Biri dünya gibi şelaleri yeşillikleri olan ya da güneş kadar sıcak ya da buz gibi gezegen. Belli mi olur? Ya da cennet te cehennemde dünya ölen beden sorgusun ardından duruma göre tekrar dünyaya yollanıyor başka beden halinde ve günahlarını değişik şekilde çekiyor, hiç belli olmaz bu işler. Neyse konumuzu saptırmayalım. Konumuz farklı olmak, işte bu farklı olmak bakılan yere göre değişen bir şey. Abi bu farklı dedğin aslında en az herkes kadar aynıymış.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Tatil değerlendirmesi

23 nisan paskalya ve 1 mayıs tatillerini kapsayan uzatılmış "breakimiz" Ve işte an itibariyle bitmiş. Yok artık öyle saat 2ye 3e kadar kalkıp gezip tozmak internette boş boş gezmek. En son perşembe bir şeyler karalamışım. Vakit ne kadar da çabuk geçiyor be bir bakmışım yaş 50 olmuş saçlar gitmiş göbekli bir adam olarak bugün yazdıklarımı okuyorum. Acaba o zaman bugünleri nasıl okuyacağım çok merak ediyorum. Kel göbekli godoman bir patron olarak mı bi dakka lan godoman olursam kesin saç ektiririm kel kalmam heralde amk. Ya da yakışırsa kızlar öyle hasta olursa bana kelde kalabilirim. Yok ya siksen asla param varsa giderim en iyi saç ekim merkezinde ektiririm ben o saçları. Hele en çok özendiğim saç tipinden, arka sokaktakilerdeki yok lan arka sıradakilermiydi ya da arka sokaklar herneyse orda bi komser vardı adı murat uzun boylu gür saçlı. Boyu uzun olduğu için mi yakışıyordu acaba ona o saçlar ya da o adam kel olsa da yakışıklı olur mu? Neyse mesele o değil mesele benim saçlarımın doğduğumdan beri seyrek olması, neyse godaman olursa bu sorunu çözerim arkadaş ben. Allaha şükür dökülmüyorlarda, dökülmedikleri sürece başımın tacılar.. Ya bir de zengin bir adam değilde, herhangi bir fabrikada mühendislik yapan ortalama bir ücret alan göbekli kirli sakallı saçları arkada kalmış ama rengi ağarmamış biri olarak okursam bugün yazdıklarımı? O da olabilir ben ona da hazırlıklı olayım. Öncelikle aklıma sıçayım derim, o zamanlar o kızı ne kadar düşünüyordum diye. Düşündünde ne oldu amk derim. Öteki tarafada çalışmadın doğru düzgün gençliğinde bu tarafa da ders çalışmaktan yanlış kızlara gönlünü kaptırmaktan gençliğnin en güzel yaşlarını mal mal harcadın derim. Ya da bi dakka lan ben minyonum sonuçta 50 yaşında bir tarkan gibi neden olmiyim. Ağaran saçları siyaha boyatırım. Sakalları da kızıla, çok iyi çok da güzel olur amk. Evlenmiş olurum herhalde o yaşta. Eğer aradığım kadını bulamamış(ela-yeşil-gri(fin rus ukrayna menşeili) ya da türk ama balkan göçmeni ya da beyaz tenli ama gözleri renkli saçı da sim siyah ya da kızıl tabi dırdır falan olmazsa süper olur. 2009dan 40 yapacak kadar zeki olmasına falan da gerek yok zaten çok zeki kadını napacaz. Tabii zengin olur altıma bi bmw falan çekebilecekse zekide olabilir.) ve akrabaların zoruyla bi kadınla evlenmişsem belli bi yaştan sonra eşim benm için yemek hazırlama aracınada dönüşmüş olabilir. Tabi bu devirde öyle bir kadında yanımda cok durmaz herhalde. Herneyse ne diyordum ben bir rapor daha bitti bi ödev bi tane daha rapor var yazılması gereken ama saat olmuş 4 artık yatalım. Her sabahki gibi saati 8.30a kuruyorum. Bu sefer allahın izniyle kalkazam inzallah. Eğer şu sabah kalkma olayını varya 10 dakka ileri ala ala 11 12 13 14 artık duruma göre o saatte uyanmazsam varya. O eşik noktasını kırarsam varya ben bu dünyanın a. korum walla korum. Şu son yazdığımdan bende bi bok anlamadım. Özet geçeyim 8.30a kurduğum saatte yani 8.30da kalkarsam ben bir vehbi koç olurum. Zeka var bende ama okumak bana göre değil. Bugün ben çırakken bi bakmışım yarın benimde çıraklarım olur. Neden l1de berberde 2 gün çalışıp kaçtığım berberde bu mentaliteyle durmadım bilmiyorum. Ustaya bakacağıma hep yoldan geçen kızlara baktım ya tabi birşey öğrenemedik. Zaten o gün kendime söz verdim lise bitince saç traşına senede 1 kez gideceğim diye. Şuan ne güzel benmde çıraklarım olacaktı. Manuf falan filan uğraşmayacaktım. Gündüz iş akşam internet cafede frp oyunları oynayacaktım. Bu okul yüzünden frp oyunlarıda oynayamıyorum. Halbuki wow hiç oynamadım. Hep kınayt oynadık biz gerçi ben kınayta hiç kınayt demedim knigte diyen duydum gınayt diyen duydum ama naytı hiç duymadım. Ama cok şükür ingilizceye hazırlıkta iyi çalışmıştım. Bu arada know fiiline hepimiz kınow demiştiriz vırite de dedik way anasını nerdeeeen nereyeeee şimdi ingilizce yazıp okuyoruz gerçi profu c ile geçtik ama hep o ko yüzünden 75 oldumda ne oldu sattık çarı adam gibi pk bile yapamadık hem muharrem yüzünden :D gerçi düpte yoktu amk sefil sefil geziyordu çar. dupeyi biliyorken öss çalışıyorduk tam üniv kazandık dupe olayı bitti. Neyse çok şükür hazırlkta çarı satıp kurtuldum o oyundn. Ama bi wow oynamak isterdim yani ah be makine mühendisliği naptın siz bana. Yazının sonunu getiren arkadaş lütfen bana mail mesaj falan filan atsın ona buraya kadar okudğu için şükranlarımı sunacam... ^^

29 Nisan 2011 Cuma

yine benzer bir gün

evet yine benzer bir günün son saatlerinde blog sayfamla başbaşayım. Bi de beni bu saatte dinleyen panpam pelin var ben yine ben ve pelin. Televizyonda libyadaki kadın savaşçılarla ilgili haber var. Krizden çıkmak için amerikanlar iyi silah satıyorlar bu savaşta. Sonraki haber ingilterenin 2. veliahtının düğünüyle ilgili. Adam kral olacak belki de. Bir de bu aralar kanal istanbul çıktı. Yani kanalın doğrultusu iyi seçilirse güzel olur ancak bizim ülkemizde yeni zenginler türetmekten 2 gramlık ormanlarımızı yoketmekten başka bir işe yaramaz.
Havalar hala kötü. Yine ramazan ayı gelene kadar yağmurlu bozuk olur ramazanda da kavurur bizi. Belki de biz bunu hak ediyoruz bilemeyeceğim. Ama ben alanyaya gitmek istiyorum :) favori ırkım finler :D neyse ben aslında laptopun başına manuf raporu yazmak için oturmuştum ama bir gıdım ilerliyemedim. Nese sonra devam ederik..

27 Nisan 2011 Çarşamba

randevü-umut sarıkaya

Bizim de buna benzer çok anımız oldu. Ama genelde galip çıkmasını bilmiştiriz :) ya da biz de umut sarı kaya gibi el sallamıştırız. Hele alanyadaki bir anımı anlatsam. Gülmekten yarılırısınız ama şimdilik mahremimizi açmaya gerek yok :P

RANDEVU

Her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. İşte dolmuşta onun eve doğru gidiyorduk. Aman allahım ne kadar da kolay olmuştu her şey. Normal insanlar gibi buluşmuş yemek yemiş, biraz içki içmiş ve evine gidiyorduk. Hiçbir falso yapmamıştım. Ne aşırı bir taşkınlık ve coşum hali, ne de aşırı bir çekingenlik. Esprilerim yerinde ve dozundaydı, ucuz bir insan gibi asılmamıştım, bar köşelerinde onu öpmeye çalışmamıştım. Görünen o ki gecenin sonunda muvaffakiyete varmam işten bile değildi. Ve işte gidiyorduk. ''Daha hız sür be arabacı daha hızlı sür'' diye içimden haykırdım şoföre. Yüzümde belli belirsiz bir sırıtış hasıl oldu. Camdan sırıtarak dışarıyı izlerken yansımadan bana baktığını farkettim. Kafamı çevirip gülümsedim. Yüzünde hafif bir tedirginlik vardı. Bu iyiye alamet değildi. Ulan sakın loş ışıkta çekici gelmiş olup da davet edilmiş, şimdi de yol boyunca bir iç hesaplaşmaya girip ''nerden davet ettim bu gudiği'' diye düşünüyor olmasındı. Yolda vazgeçilecek adam mıydım ben? Tek istediğim şu eve hemen varmaktı. ''Umut eve varmak üzereyiz'' dedi. ''Ne güzel'' diye geçirdim içimden. ''Çok yaklaştık, şu para üstünü istesen, hala vermedi şoför'' diye fısıldadı. İşte o an bu gecenin sonunda yalnız yatacağımı anladım.



Şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözünde kendi hakkını bile savunamayıp bir kadına sahip olmayı bekleyen bir yavşak olacaktım. Ya da şoförle anlamsız bir tartışmaya ''nasıl verdin abi, vermedin ki mızımızz mızz'' gibi son derece tırt bir cümleyle başlayacak, gittikçe sönen bir ses tonuyla ilk cümlemi bile bitiremeyecektim. Belki bir anlık duygu patlaması ile şoföre küfredip fren sesini işitmemle dayağı yemem bir olacaktı. Olabilirdi bütün bunlar. Ve ben hissediyordum ki iki durumda da bu gece yalnız yatacaktım. Sadece cebimde 50 milyonla bindiğim için o çok beklenen, uğrunda parfümlerin sıkıldığı, kıyafetlere dikkat edildiği gece boka sarıyordu. Paramla rezil olmak sanırım buydu. Gözlerim dolmuştu resmen... Olabildiğince makul bir ses tonuyla ''pardon 50 milyondan iki Kadıköy vardı da...'' dedim. O son ''da'' ekini ne diye söyledim diye söyler söylemez hemen pişman oldum. ''Tamam, kardeşim vericez aklımda'' diye homurdandı şoför. ''Hayır, çok yaklaştık da o bakımdan yani'' dedim gergin gergin... Resmen dayağı çağırıyordum. Dikiz aynasından sinirli sinirli baktı. Bi müddet sonra Pelin ''yahu kardeşim durdur şunu durağı kaçırıyoruz. Durdur, ver parayı'' diye bağırdı şoföre. Araba durdu. İkimiz ayağa kalktık. Şoför söylenerek bozuk para araken Pelin indi, ben de şoförü bekledim. Arkadan gelen polis arabası şoföre ''dolmuş bekleme yapma'' diye uyarıda bulununca aceleyle arabayı çalıştırdı şoför. Kapanan kapının camından kaldırımdaki Pelin'e baktım. Panikle şoföre dönüp ''abi?'' diye sorarcasına bağırdım. Pelin kaldırımda bana bakıyor dolmuş beni almış götürüyordu. Şoför ''tamam bilader ileride indircem ben seni, ceza yiycez...'' dedi. Bastı gaza. Peline ''ileride ileride'' diye işaret yaptım. Görmedi sanırım, nokta gibi kalmıştı zira. Aksi gibi telefonun da şarjı bitmişti.



İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma ve güvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. Umutsuzca Pelin'in olduğu yöne doğru koştum. Ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca Pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. Yanımdan arabalar vızır vızır geçiyordu. Ter içinde kalmıştım.



Tam umudumu kaybettiğim anda Pelin bir taksiyle belirdi. Ne güzel de belirdi. Beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. Sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusunda yardımcı olacaktı bana. Elimde sıkı sıkı tuttuğum paralara baktı uzun uzun. Paraları cebime koydum. Terlediğim için biraz uzak oturmuştu. Şoförle kavga ettiğimi anlattım. Pes etmeyecektim bütün silahlarımı kullanacaktım. Taksiyi durdurup bir tekel bayiine girdim. Elimde siyah poşetteki biralarla geldiğimi görünce tiksindi sanırım benden. Düğüne giderken arabayı durdurup bira alan ayyaş akraba gibiydim. Ama içki onun tekrar bana ilgisini arttırabilecek yegâne araçtı. Ve fakat takside birayı açıp içmek, olmayan imajımı zedelemekten başka bir şey değildi. ''Eve kadar bekleseydin keşke'' dedi. ''İçki problemim var'' diyerek yaşadığımız coğrafyada hala alkolikliğin ve sorunlu olmanın prim yapabilme olasılığına şükranlarımı sundum. Hiç etkilenmedi, ''alkol problemim'' hakkında en ufak bir merak uyanmadı içinde, dışarıyı izledi.



Eve girdik. Etkileyici bir evdi. Hemen kitaplarına göz gezdirdim. Baya bir kitabı vardı. ''ulan fazla atıp tutmayayım bilmediğim konularda, zira kültürlü birine benziyor, ezer geçer'' diye düşündüm. Üstünü değiştirmeye içeri gitti. Arkasından izlerken gidişini kendime bir bira açtım. İkimize bir müzik ziyafeti çekmek için cdlerini karıştırdım. Duygusal mı hareketli mi acaba diye içimden geçirdim ve geceye dair olandan, duygusaldan yana kullandım tercihimi. Hemen bağdaş kurup yere oturdum. Biramı yudumladım. Geldi. ''Aa umut sandalyeye otursana. Ne attın kendini yere'' dedi. ''Yok, iyi böyle'' diyerek kibarca refüze ettim. ''Aa olur mu ya otur şu sandalyeye'' dedi. ''Yok ya gerçekten rahatım ben'' dedim. ''Yer çeker. Oturma yere'' diye ısrar etmesiynen oturdum sandalyeye. ''Almaz mısın bi bira?'' diye elimi siyah poşete daldırdım. ''Yo hayır. Uyuycam zaten birazdan'' dedi. Gece hiç bitmesin istiyordum. O çekyatın açılma sesini duymaktansa ölürdüm daha iyi... ''Uyumayalım yea' diye çırpındım. Biramı kafama dikerken tenekenin kenarından aktı. Gülerek sildim, bu hareketim ona sevimli gelmiş olacak ki ''çok şapşalsın'' diyerek güldü. Gün ''sevimli şapşal''ın ekmeğini yeme günüydü. İyice sakarlığa vurmak için cdliği ayağımla itti. Cdliğin çok sallanıp devrilmemesi... İyi ki devrilmemesi... Odaya devrilme gerginliğinin yayılması...



Bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. Gel sana yatak yapalım'' dedi. Çek yat sesini duydum. Artık bir ölüden farkım yoktu. Bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''Herkes okulda Zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''Teşekkür ederim''' dedi. ''Yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. Ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. Bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. Adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''İyi geceler'' dileyip çekip git. Verdiği alt eşofmanı ısrarla giymemek... Boxerla yatağa girmek... Geri dönmesini beklemek... Gelmemesi...



Kalktım boxerla tuvalete çıktım. Çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. Bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... Yatak odasının kapısını zorladım... ''Kırtle kırtle'' diye zorladım. Kilitliydi. Bu kadar mı ürkütmüştüm onu. Sinir geldi, zorlamaya devam ettim. Arkamda belirdi. ''Napıyorsun umut ya kilitli kullanılmayan oda o'' dedi ''Haa... Ben benim oda sandıydım'' diyip yatağıma doğru gittim. Uyudum. Olmadı...