Popüler Yayınlar

3 Ekim 2011 Pazartesi

counter-strike 1.5

90ların sonu 2000lerin başında hayatıma giren bilgisayar oyunlarının en eskilerinden birisidir counter-strike. Ama hala severek, isteyerek zevkle oynarım bu oyunu. Tabii şimdi counter strike başlığını gören bazı arkadaşlar yıl 2011 ne counter'ı yeaaa diyebilirler. Boş vaktiniz bolsa bence de boş verin CS'yi ama siz de yoğun işleri olan bir çalışansanız, CS ideal bir oyundur. Önce botlara karşı oynayın geliştirin kendinizi, böylece internetten oynarken olası dalgalardan kurtulmuş olursunuz. Oyun çok basit, bir tarafta polisler karşıda teröristler. 3 türlü de görev vardır. Birincisi polisler tarafından VIP'yı gerekli bölgeye götürmek, ikincisi teröristler tarafından kurulan bombayı imha etmek, üçüncüsü ise rehineleri kurtarmak. Oyunda sayısız harita vardır. Benim hatırladığım en eski modeli 1.3 daha sonra 1.4 ve 1.5 çıktı, daha sonra 1.6 ve source çıktıysa da. En uzun süre oynanan modeli 1.5tir, en azından ben ve bizim cafe yıllardır canımız sıkıldıkça 1.5 oynarız. Neden derseniz, denemedik mi sanıyorsunuz 1.6yı ya da source'u ikisini de denedik; ama bazen yaptığınız yenilikler müşteriler tarafından benimsenmeyebilir, örneğin 1.6 da özel bir kalkan yapmışlar onu takınca ancak gözünden vurabilirsen öldürebiliyorsun veya arkadan. Hiç olmamıştı o, insanlar yani biz orada yardıra yardıra savaşmak istiyoruz, oyun %100 gerçek olacak diye bir kaide yokki. Ben bu durumu defansif futbol oynayan takımlara benzetiyorum. euro 2004'de kim size şampiyon oldu desem kimse hatırlamaz ama inanın bütün futbolseverler euro 2008deki Türkiye'yi unutamazlar. Grafiklere gelirsek, tabii ki CS 1.5 1.6 ya da source kadar iyi değil ama yine de gideri var bence. Oyunun en güzel yanının ise quit yapınca kafanın rahat olmasıdır. Örneğin knight online ya da wow oynayınca sürekli aklınız orada olacaktır. Bazi tipler vardı, millet 80 olmuş ben hala 79um diye tribe giriyorlardı. Sormayın dostlar o kadar sarıyor ki bu onlayn karakter geliştirmeli oyunlar, uykumda bile level kastığımı hatırlarım. Neyse konumuz bu değil, konumuza geri dönelim. Şimdi konumuza geri dönmüşken, mesela sokakta veya okulda arkadaşlarınız olacaktır. Onlara "abi CS 1.5 ne güzel oyun ya acayip sarıyor" dediğinizde sizi önce eziklemeye çalışacaklardır. Böyle alaylı bakışlar falan, sonra kendinden emin tavırlarla "olum sen hala CSmi oynuosun, şu oyun çıktı şöyle güzel falan filan" diyecekler. Onları hiç aldırmayın zira onlar CSyi becerememiş insanlardır. Şimdi becerememekten kastım nedir diye sorarsanız eğer. CS 1.5 refleks oyunudur. Refleksleriniz iyiyse kafadan alayını indirirsiniz. Sene 2003, ingiliz serverinde oynarken, japonyadan yüksek hızlı internetle bağlanan microsoft.com rumuzlu arkadaş sürekli tk atıyordu.(tk atmak->> tek başına tüm takımı öldürmek demektir. açılımı team kill,) Adam CSnin en meşhur haritalarından biri olan aztec de ön kapıdan bir çıkıyordu, teker teker tek kuşunla kafadan 5 kişiyi indirip asmaya dönüyordu. Oradan da rushlayarak(ani saldırı, türkçe karşılığı saçma oldu biraz oynayınca sizde anlayacaksınız rushlamayı) küçüğe gelir arkadan kalanları toplardı. Oyun her ne kadar 2003 gibi yapılsa da 3d ses düşünülmüştü. Yani iyi ses kasan oyunda bir adım değil pir adım öne geçerdi. O derece önemlidir ses kasmak. Sesleri iyi takip ederseniz düşmanın nereden kaç kişi geldiğini anlayabiliyorsunuz. Dediğim gibi oyunda ses kasmak kadar reflekste önemlidir. Biri sizin vücudunuza ateş ederken siz onu dönüp vurmanız için fazla vaktiniz yoktur. 2 saniye içinde ateş açılan yeri seçmeniz ve kafayı hedef almanız gereklidir. Çünkü kafaya isabet olursa tek kurşunla bir çok silahla öldürebiliyorsunuz. Benim favori silahım deagle'dı Her neyse her silahı tek tek tanıtacak halimiz yok ama deagle bir başkaydı. tek şarjörde 7 mermi var ama mermiler çok güçlü, hedefi iyi görürseniz 2 kurşunda adam yere yığılır. Oyun oynarken sizi en çok sinir edecek şeyse vuramadığınız adam tarafından kafadan kurşun yemektir. Mesela bir adamı gördünüz ateş açıyorsunuz ama bir türlü isabet tutturamıyorsunuz bu arada o adamın dönüp size tek atması, sizi gerçekten çileden çıkaracaktır. Bireysel refleks kadar taktikte çok önemlidir. Clan(CS klubü gibi birşey) maçlarında da takımınızda sıra dışı bir arkadaş yoksa taktik bir başka önemlidir. Ne kadar önemli olduğunu bir clan savaşında yaşananları anlatarak cümlelerimi bitirmek istiyorum.
harita: de_nuke(bomba çözme görevi)
teröristler nuke haritasındaki nükleer reaktörlerin bulunduğu depoya bombayı kurmuşlar ve polisleri beklemektedirler. C4 tipi patlayıcının patlaması için 10 saniye süre kalmıştır. zamanın gelmesini sabırla bekleyen 3D clanı 9. saniyede teröristlerin pustukları yerlere flash bombaları atarak saldırıya geçtiler. Flash bombalarla kör olan teröristlerin saf dışı kaldığı 5 saniyelik sürede cengaver polislerden biri bombanın olduğu yere atladı ve bombayı çözdü. Teröristlerin gözleri açıldığında ise "görev tamamlandı" sesi çokdan anons edilmişti bile.
herkese selam
başlıksız bir gece yazısıyla daha başbaşayız. Gerçi herkes kim işte bu büyük bir sır ancak biliyorum ki bir gün benim blogu tıklayan herkes, herkes olacak. Oradaki virgüle dikkat o olmasa anlatım bozukluluğu olurdu. Her neyse konumuza dönelim diyeceğim de konumuz nedir ki? Ben de bilmiyorum sadece yatmadan önce saçmalayıp öyle yatmak istedim. Hala okulun açıldığına alışamadım. İçimde buruk bir sevinç var. Şaka lan şaka ne sevinci amk. Gayet bir ay daha tatile varım derdim. Ama ne yapalım son sınıfa geçtik, okulda biticek cok daha fazla üzülecem. Niye çünkü artık hep çalışcaz ölene kadar. keşke okul bitmeden ölsem. yani tamam cok suçumuz olsada sagopa kajmer gibi düşünürsek
hesabım ağırdır vardır şerrim de ama kalanı hayırdır.
İşte o kalanın yüzdesinin düşmemesi için fazla yaşamak pek de iyi bir şey değil kanımca ama allah yürü ya kulum der para çok kazanırız cok hayıra harcarız o zaman iş değişir. Her neyse dostlar eğer buhak sınavını geçebilirsem yamaç paraşütüne başlıyacağım. Bayağı eğlenceli bir şeye benziyo. Eğer kısmet olursa girmem, havadaki izlenimleri satırlara dökmeyi çok istiyorum.

30 Eylül 2011 Cuma

evet sevgili dostlar

blogumun ben öldükten sonra şöhrete kavuşacağını bildiğim içun
sizinle şuan dinlediğim türk sanat musikisi şarkısının sözlerini paylaşmak istedim.


ne cıkar bahtımızda
ayrılık varsa yarın
sanma kı hıkayesı su tıtreyen dalların
dusen yaprakla bıter
boyle bır kara sevda
kara toprakla bıter

aglama olma mahzun
gulerek bak yarına
sanma kı guzellıgın o ıpek saclarına
dokulen akla bıter
boyle bır kara sevda
kara toprakla bıter

bir diğer şarkımız da
elbet bir gün buluşacağız!!!

21 Eylül 2011 Çarşamba

severek ayrılanlar

aynanın eşsiz şarkısı severek ayrılanlar

Severek ayrılanlar bilirler ayrılığı
Sen benim eş ruhumsun
Unutmuş olsan hissederdim
Unutmuş olsan yanımda durmazdı her sabah hayalin
Seni görmek için geri geldim
Sen gideli çok olmuş
Nereye gidersen git
Çantanda bir resmim aklında gülüşüm olsun
Ben seni gerçekten sevdim
Bitmez demiştim bitmedi

gerçekten de öylemi acaba, umutmuş olmayı hissedebilir miyiz? yoksa sadece hormonal mi
ama bu konu da duygularıma yön verebilmeyi isterdim. Yön veremediğin duygularını öldürmek kadar insanı üzen bir şey yok belki de ama yapacak bir şey yoksa başka çaren yoksa en kötüsünü de yapsan, yok işte cümlenin sonu bile bitmiyor o zaman. Sadece yapabildiğin ya seni yaradana isyan etmek ya da ona son umutla yakarmak, ama yine de onu başkasının ellerinde görmeye engel olamamak, sevmek sadece sevmek; sevişmekten uzak, sadece uzaktan sevmek kalbinin karıncalandığını hissederek...

13 Eylül 2011 Salı

Soğuk bir gecenin ay ışığında ısınmaya çalışıyorum yine.
Herkes gitmiş,
yıldızlar ayla dans ediyor.
Bense kendi yıldızımı arıyorum.
şiirler yazıyorum o yıldıza
ama
öyle şiirler yazıyorum ki hiçbiri şarkı olmuyor,
öyle sözlerim var ki kimsenin kulağına küpe olmuyor.
Ama
yine de yüreğimin en ince tellerinden geliyor dizeler.
Anlamak için ince görmek lazım
tıpkı
bilardo oyunundaki gibi
ama yok işte o kadar uzağı o kadar iyi görecek göz
yok.
O yıldızlara boşuna bakıyorum,
hayat yok hiçbirin de
ay ışığı
ısınmaya çalıştığım ay ışığı
sanal alemde tanıştığım kızlar kadar sahte,
var zannederken kendi karanlığına gömülen bir kalleş işte,
putlar gibi,
güneşin yokluğunda umut bağladığımız
geceler kadar kısık
geceler kadar soğuk
bizi kimsesiz bırakan karanlığa inat
kandık biz o hilale
belki de
karanlığın yalnızında
karanlığın vahşiliğinde
bize en yakından bakan o ay ışığı
sahip çıktı sandık.
onun suçu yok
çaresizlik galiba bunun adı
ya da
nura olan özlem
dünyadan kaçanlara en güzel fenerdir
ay ışığı
hem gizler hem yol gösterir
derken
seni güneşe terk eder
tıpkı
9 aylık bebeği cami avlusuna bırakır gibi