Havalar hala kötü. Yine ramazan ayı gelene kadar yağmurlu bozuk olur ramazanda da kavurur bizi. Belki de biz bunu hak ediyoruz bilemeyeceğim. Ama ben alanyaya gitmek istiyorum :) favori ırkım finler :D neyse ben aslında laptopun başına manuf raporu yazmak için oturmuştum ama bir gıdım ilerliyemedim. Nese sonra devam ederik..
Popüler Yayınlar
-
Bu deyimi çok severim, genelde insanlar bunu atasözü sansa da deyimdir bu. Neden deyimdir? Çünkü herhangi bir deyimin görevini yapıyor. Tabi...
-
Evet gençler, yanlış duymadınız benjamin. Ünlü japon futbolcu benjamin. Liseliler sittin sene hatırlamaz zaten yaşıtlarım da hatırlamıyor. B...
-
Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.
-
galatakulesiyim ben kalabalığın arasından sana bakmaya çalışıyorum sana, kız kulesine.. boğazın inci tanesine mavilikler arasından yeşil...
-
bırakalım dünyayı gözlerimiz gülsün dudaklarımız dudaklarımız konuşmasın dudaklarımız açılmasın yıldızlara bakalım gözlerimiz gülsün, ...
-
Evet lise birinci sınıfta tanıştığım oyunun adıdır kendisi. Çok vaktimi çaldı benden, hatta hayatımın kırılma anlarından biridir bu oyun. Bu...
-
saat 3.30a geldi ben rapor yazacam diye hayal ederken 3 manuf raporu ve diğer dersler beklesin umut sarıkayanın yazısını okuyorum. Sizinle d...
-
Ben bu insanları hiç anlamıyorum. Dışarıda kimseyi rahatsız etmeden çiseleyen yağmuru gören herkes şemsiyesini çekmiş; şemsiyesi olmayan da...
-
evet şu cümleyi kullanamamak 3 yıldır okuduğum mühendislik bölümünde bana en çok koyan şeylerden biri :P mesela bir yaralı var oradan hemen ...
29 Nisan 2011 Cuma
yine benzer bir gün
evet yine benzer bir günün son saatlerinde blog sayfamla başbaşayım. Bi de beni bu saatte dinleyen panpam pelin var ben yine ben ve pelin. Televizyonda libyadaki kadın savaşçılarla ilgili haber var. Krizden çıkmak için amerikanlar iyi silah satıyorlar bu savaşta. Sonraki haber ingilterenin 2. veliahtının düğünüyle ilgili. Adam kral olacak belki de. Bir de bu aralar kanal istanbul çıktı. Yani kanalın doğrultusu iyi seçilirse güzel olur ancak bizim ülkemizde yeni zenginler türetmekten 2 gramlık ormanlarımızı yoketmekten başka bir işe yaramaz.
27 Nisan 2011 Çarşamba
randevü-umut sarıkaya
Bizim de buna benzer çok anımız oldu. Ama genelde galip çıkmasını bilmiştiriz :) ya da biz de umut sarı kaya gibi el sallamıştırız. Hele alanyadaki bir anımı anlatsam. Gülmekten yarılırısınız ama şimdilik mahremimizi açmaya gerek yok :P
RANDEVU
Her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. İşte dolmuşta onun eve doğru gidiyorduk. Aman allahım ne kadar dakolay olmuştu her şey. Normal insanlar gibi buluşmuş yemek yemiş, biraz içki içmiş ve evine gidiyorduk. Hiçbir falso yapmamıştım. Ne aşırı bir taşkınlık ve coşum hali, ne de aşırı bir çekingenlik. Esprilerim yerinde ve dozundaydı, ucuz bir insan gibi asılmamıştım, bar köşelerinde onu öpmeye çalışmamıştım. Görünen o ki gecenin sonunda muvaffakiyete varmam işten bile değildi. Ve işte gidiyorduk. ''Daha hızlı sür be arabacı daha hızlı sür'' diye içimden haykırdım şoföre. Yüzümde belli belirsiz bir sırıtış hasıl oldu. Camdan sırıtarak dışarıyı izlerken yansımadan bana baktığını farkettim. Kafamı çevirip gülümsedim. Yüzünde hafif bir tedirginlik vardı. Bu iyiye alamet değildi. Ulan sakın loş ışıkta çekici gelmiş olup da davet edilmiş, şimdi de yol boyunca bir iç hesaplaşmaya girip ''nerden davet ettim bu gudiği'' diye düşünüyor olmasındı. Yolda vazgeçilecek adam mıydım ben? Tek istediğim şu eve hemen varmaktı. ''Umut eve varmak üzereyiz'' dedi. ''Ne güzel '' diye geçirdim içimden. ''Çok yaklaştık, şu para üstünü istesen, hala vermedi şoför'' diye fısıldadı. İşte o an bu gecenin sonunda yalnız yatacağımı anladım.
Şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözündekendi hakkını bile savunamayıp bir kadına sahip olmayı bekleyen bir yavşak olacaktım. Ya da şoförle anlamsız bir tartışmaya ''nasıl verdin abi, vermedin ki mızımızz mızz'' gibi son derece tırt bir cümleyle başlayacak, gittikçe sönen bir ses tonuyla ilk cümlemi bile bitiremeyecektim. Belki bir anlık duygu patlaması ile şoföre küfredip fren sesini işitmemle dayağı yemem bir olacaktı. Olabilirdi bütün bunlar. Ve ben hissediyordum ki iki durumda da bu gece yalnız yatacaktım. Sadece cebimde 50 milyonla bindiğim için o çok beklenen, uğrunda parfümlerin sıkıldığı, kıyafetlere dikkat edildiği gece boka sarıyordu. Paramla rezil olmak sanırım buydu. Gözlerim dolmuştu resmen... Olabildiğince makul bir ses tonuyla ''pardon 50 milyondan iki Kadıköy vardı da...'' dedim. O son ''da'' ekini ne diye söyledim diye söyler söylemez hemen pişman oldum. ''Tamam, kardeşim vericez aklımda'' diye homurdandı şoför. ''Hayır, çok yaklaştık da o bakımdan yani'' dedim gergin gergin... Resmen dayağı çağırıyordum. Dikiz aynasından sinirli sinirli baktı. Bi müddet sonra Pelin ''yahu kardeşim durdur şunu durağı kaçırıyoruz. Durdur, ver parayı'' diye bağırdı şoföre. Araba durdu. İkimiz ayağa kalktık. Şoför söylenerek bozuk para araken Pelin indi, ben de şoförü bekledim. Arkadan gelen polis arabası şoföre ''dolmuş bekleme yapma'' diye uyarıda bulununca aceleyle arabayı çalıştırdı şoför. Kapanan kapının camından kaldırımdaki Pelin'e baktım. Panikle şoföre dönüp ''abi?'' diye sorarcasına bağırdım. Pelin kaldırımda bana bakıyor dolmuş beni almış götürüyordu. Şoför ''tamam bilader ileride indircem ben seni, ceza yiycez...'' dedi. Bastı gaza. Peline ''ileride ileride'' diye işaret yaptım. Görmedi sanırım, nokta gibi kalmıştı zira. Aksi gibi telefonun da şarjı bitmişti.
İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma vegüvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. Umutsuzca Pelin'in olduğu yöne doğru koştum. Ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca Pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. Yanımdan arabalar vızır vızır geçiyordu. Ter içinde kalmıştım.
Tam umudumu kaybettiğim anda Pelin bir taksiyle belirdi. Ne güzel de belirdi. Beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. Sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusundayardımcı olacaktı bana. Elimde sıkı sıkı tuttuğum paralara baktı uzun uzun. Paraları cebime koydum. Terlediğim için biraz uzak oturmuştu. Şoförle kavga ettiğimi anlattım. Pes etmeyecektim bütün silahlarımı kullanacaktım. Taksiyi durdurup bir tekel bayiine girdim. Elimde siyah poşetteki biralarla geldiğimi görünce tiksindi sanırım benden. Düğüne giderken arabayı durdurup bira alan ayyaş akraba gibiydim. Ama içki onun tekrar bana ilgisini arttırabilecek yegâne araçtı. Ve fakat takside birayı açıp içmek, olmayan imajımı zedelemekten başka bir şey değildi. ''Eve kadar bekleseydin keşke'' dedi. ''İçki problemim var'' diyerek yaşadığımız coğrafyada hala alkolikliğin ve sorunlu olmanın prim yapabilme olasılığına şükranlarımı sundum. Hiç etkilenmedi, ''alkol problemim'' hakkında en ufak bir merak uyanmadı içinde, dışarıyı izledi.
Eve girdik.Etkileyici bir evdi. Hemen kitaplarına göz gezdirdim. Baya bir kitabı vardı. ''ulan fazla atıp tutmayayım bilmediğim konularda, zira kültürlü birine benziyor, ezer geçer'' diye düşündüm. Üstünü değiştirmeye içeri gitti. Arkasından izlerken gidişini kendime bir bira açtım. İkimize bir müzik ziyafeti çekmek için cdlerini karıştırdım. Duygusal mı hareketli mi acaba diye içimden geçirdim ve geceye dair olandan, duygusaldan yana kullandım tercihimi. Hemen bağdaş kurup yere oturdum. Biramı yudumladım. Geldi. ''Aa umut sandalyeye otursana. Ne attın kendini yere'' dedi. ''Yok, iyi böyle'' diyerek kibarca refüze ettim. ''Aa olur mu ya otur şu sandalyeye'' dedi. ''Yok ya gerçekten rahatım ben'' dedim. ''Yer çeker. Oturma yere'' diye ısrar etmesiynen oturdum sandalyeye. ''Almaz mısın bi bira?'' diye elimi siyah poşete daldırdım. ''Yo hayır. Uyuycam zaten birazdan'' dedi. Gece hiç bitmesin istiyordum. O çekyatın açılma sesini duymaktansa ölürdüm daha iyi... ''Uyumayalım yea' diye çırpındım. Biramı kafama dikerken tenekenin kenarından aktı. Gülerek sildim, bu hareketim ona sevimli gelmiş olacak ki ''çok şapşalsın'' diyerek güldü. Gün ''sevimli şapşal''ın ekmeğini yeme günüydü. İyice sakarlığa vurmak için cdliği ayağımla itti. Cdliğin çok sallanıp devrilmemesi... İyi ki devrilmemesi... Odaya devrilme gerginliğinin yayılması...
Bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. Gel sana yatak yapalım'' dedi. Çek yat sesini duydum. Artık bir ölüden farkım yoktu. Bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''Herkes okulda Zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''Teşekkür ederim''' dedi. ''Yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. Ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. Bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. Adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''İyi geceler'' dileyip çekip git. Verdiği alt eşofmanı ısrarla giymemek... Boxerla yatağa girmek... Geri dönmesini beklemek... Gelmemesi...
Kalktım boxerla tuvalete çıktım. Çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. Bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... Yatak odasının kapısını zorladım... ''Kırtle kırtle'' diye zorladım. Kilitliydi. Bu kadar mı ürkütmüştüm onu. Sinir geldi, zorlamayadevam ettim. Arkamda belirdi. ''Napıyorsun umut ya kilitli kullanılmayan oda o'' dedi ''Haa... Ben benim oda sandıydım'' diyip yatağıma doğru gittim. Uyudum. Olmadı...
Her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. İşte dolmuşta onun eve doğru gidiyorduk. Aman allahım ne kadar da
Şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözünde
İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma ve
Tam umudumu kaybettiğim anda Pelin bir taksiyle belirdi. Ne güzel de belirdi. Beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. Sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusunda
Eve girdik.
Bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. Gel sana yatak yapalım'' dedi. Çek yat sesini duydum. Artık bir ölüden farkım yoktu. Bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''Herkes okulda Zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''Teşekkür ederim''' dedi. ''Yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. Ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. Bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. Adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''İyi geceler'' dileyip çekip git. Verdiği alt eşofmanı ısrarla giymemek... Boxerla yatağa girmek... Geri dönmesini beklemek... Gelmemesi...
Kalktım boxerla tuvalete çıktım. Çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. Bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... Yatak odasının kapısını zorladım... ''Kırtle kırtle'' diye zorladım. Kilitliydi. Bu kadar mı ürkütmüştüm onu. Sinir geldi, zorlamaya
umut sarıkaya'dan
saat 3.30a geldi ben rapor yazacam diye hayal ederken 3 manuf raporu ve diğer dersler beklesin umut sarıkayanın yazısını okuyorum. Sizinle de paylaşayım. Biliyorum şu an okuyan sayısı 3 5 ama ilerde burası cok değerlenecek :)
Aşık olduğum zaman çok güzel kızlara aşık olurum. 'Niye aşık oldun?', 'çünkü çok güzel' işte bu kadar basit .
Yakışıklı ne acayip di mi? ben de yürüyorum, o da yürüyor.Ağzı varyemek yiyor, eli filan da var, aynı benim gibi. Düşününce totalde aynıyız. ama o yakışıklı. Birşey yapmasına gerek yok, dursa yeter.Ağzını açtığı zaman herkes onu dinler, saçmalama kredisi sonsuzdur. Senin bir tip yakışan saçın vardır, onun hepsidir.Kazıt o saçını senin çıksın topatan kavunu gibi kafan ortaya, o ise yine yakışıklı.Bir de bu durumun farkında değil gibi orospu çocuğu, ben ise hayatım boyunca bir jöleden çok şey bekledim.Turistin mavi gözlü sarışın çocuğunu sevdiğimiz gibi, 32 yaşında olmamıza bakmadan 4 yaşındaki çocuğun etrafına toplanmamız, onu güldürmeye çalışmamız gibi severiz, utanmasak elimizi çocuğun omzuna atıp, 'Ben Ulrih'leyim siz hepinizsiniz var mısınız lan maça' dememiz gibi ucundan eklenmeye çalışırız yakışıklıya.Okurlar biz sıramızın gelmesini çok bekledik.Ve ne olduysa oldu devran dondu, rüzgar bizden tarafa esmeye başladı.Haber geldi, 'samimiyet' bayrakları açılmış toplumda.Samimi olmak prim ediyor dediler... Sorduk; 'nasıl yani? Sadece samimi olmak yetiyor mu?' 'Evet abi. Ne olursa olsun samimi olsun deniyor ortamlarda.Cahil de olsan, aptal da olsan... Yahu konuşturmayın adamı işte! Samimice itiraf etmek yetiyor işte, anında prim yapıyor.' dendi. Çıktık yuvalarımızdan. Zaman artık bizim zamanımızdı, beklediğimiz gün gelmişti.En önden ben koştum.Anlattım başımdan geçenleri, aptallıklarımı. Bence etkileyici bir üslupla sunulmuş, içi de komik şapşallıklar barındıran hikâyelerdi. Bir iki etkilenme olunca, bir tane daha anlattım. 'sevimli şapşal şey' damarımı iyice eşeledim, anlattıkça anlattım.En mahremlerine kadar, altıma sıçmalı anılara kadar bir bir anlattım.Baktım hafiften bir tiksiniliyor rotayı ebeveynlere 31de yakalanmalı anılarıma cevirdim.Büsbütün iğrenildi.Yakışıklı arkadaşım Efe ise birkaç 'sosyal beceriksizlik' anısını anlatıp, 'İnanmıyorum efe.Çok sevimliymişsin' nidaları eşliğinde bu samimiyet rüzgârından çok güzel ekmek yedi. Efe sayesinde tanıştığım kızlarla bağlantım ise ileriye yönelik beklentiler içerisinde sürdü.Efe'nin eski takıldığı kızlardan biri Bengü 'yle bir gün Beşiktaş’ta karşılaştık.Nasıl olduysa beni tanıdı.Ne istiyordu bu Bengü benden, sadece güzel olması bile ona aşık olmama sebepken bir de benim farkımda olması... Yoluna mı atayım kendimi, yoksa şaki olup dağa mı çıkayım, bunu mu istiyor benden? 'Sen Efe'nin arkadaşısın di mi?' dedi. Başımı sallayarak onayladım. 'Efe anlatmıştır biz ayrıldık onla' dedi. 'Vay be ben evde oturup kalemle mandalina liflerini tırnaklarımdan sökerken insanlar neler yaşamış.' diye içimden geçirdim ve acı acı gülümsedim. Efeyi hala çok sevdiğini filan söyledi. 'Ulan Efe'yi dedem de sever, yakışıklı, zengin çocuk, beni sevsene.' demek istedim, diyemedim.Gözleri dolmuştu, benimkiler de doldu.Sonra toparlanmaya çalışarak her şeye rağmen gülümsedi. 'Neyse saçmalıyorum işte. boşver beni. Sen ne yapıyorsun? yürüyelim mi işin yoksa?' dedi.Yürüdük. 'Sen hep susuyorsun. anlatsana kendini' dedi.Boşver manasında başımı salladım.Gerçekten de anlatacak bir şey aklıma gelmiyordu.'Ama gerçekten merak ediyorum. her insanın bir hikayesi vardır' dedi. Karşılaşmadan önce 'ağzıma bakalım şu çubuk krakeri enlemesine sokabilecek miyim' diye bir deney yapıyordum ve karşılaştığımdan beri ağzımda enlemesine duruyordu o kraker.Önce onu yedim. Sonra bütün gücümü toplayıp, bütün samimiyetimle 'Göğüslerin çok güzelmiş' dedim.
Yakışıklı ne acayip di mi? ben de yürüyorum, o da yürüyor.Ağzı var
ezel
Son yıllarda izlediğim en iyi dizilerden biri hatta bence en iyisi. Güzel başladı, fena kapıldık her hafta heyecanla bekledik. Dizide aşk, intikam falan filan cart curt hepsi vardı. Eyşan değilde bahar güzel kızdı hakkaten. Şeboda kedi gibi ama tabi konumuz bu karılar değil. Konumuz aşkın insanı acımasızca kör etmesi adamı. Ulan ağzına sıçmışlar ömerin ama bi türlü unutamıyor bu eyşanı. Eyşanda yani rol mü yapıyor hakkaten mi öyle hala çözemedim. Para bu abi her şeyi yaptırır. Kızın elinin kimin cebinde olduğunu hala çözemedik. Neyse konumuz bu da değil. Konumuz aslında tam olarak 20 gram hikayesi değil yani. Konumuz bi salağın yaşadığı aşk. Neyse bu ömer ezel olduktan sonra diğer başka kızları da yese de eyşandan hiç vazgeçemedi. Bence hiç bir kadın vazgeçilmez değildir, az votka vardır. Ama işte bazen böyle konuşunca yaradanın cezası bizi bulabilir. Ezel de intikam intikam dese de içindeki yangını söndürememiş belli. Dizi böyle gitti uzun süre hele arkadan gelen müzikler çok iyi bağlıyordu olayı. Hele cengiz zaten gözleri de şeytan gibi. Bence şeytanın gözleride yeşildir ya. Tamam mavi gözde güzel ama yeşil cok farklı direk etkiliyor insanı. Neyse konumuz bu değil konumuz 1 kadın 2 erkek 2 erkek panpalar ama işte 0 kadın panpaların arasını açıyor. Tıpkı dayıyla kenanın arasını selmanın açması gibi. Dizi de bu hafta da tefo öldü. Sürekli birileri ölüyor. Eğer dizinin sonunda ezel kenanı temmuzu cengizi öldürüp eyşanla mutlu olursa walla cok fena söverim. Her sikko durum o kadınla başladı yine o kadınla biterse senariste cok fena söverim. Ama yinede 2 şiiri bana gösterdiği için bile bu diziyi baştan sonra bir daha izlerim.
oysa herkes öldürür sevdiğini
kulak verin bu dediklerime
kimi bir bakışıyle yapar bunu
kimi dalkavukça sözlerle
korkaklar öpücük ile öldürür
yürekliler kılıç darbeleriyle
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlı iken
şehvetli ellerle boğar kimi
kimi altından ellerle
merhametlikişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur
kimi yeterince sevmez
kimi fazla sever
kimi satar
kimi de satın alır
kimi gözyaşı döker öldürürken
kimi kılı kıpırdamadan
çünkü herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez
kulak verin bu dediklerime
kimi bir bakışıyle yapar bunu
kimi dalkavukça sözlerle
korkaklar öpücük ile öldürür
yürekliler kılıç darbeleriyle
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlı iken
şehvetli ellerle boğar kimi
kimi altından ellerle
merhametli
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur
kimi yeterince sevmez
kimi fazla sever
kimi satar
kimi de satın alır
kimi gözyaşı döker öldürürken
kimi kılı kıpırdamadan
çünkü herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez
-oscar wilde-
O kadar bekledim ki, geliyorum Ölümümü bekledim, geliyorum Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini Bekledim geliyorum. Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey Ölümü gömdüm, geliyorum Bir sonbahar günüydü, geliyorum Güneşler buz gibiydi, geliyorum Ve bütün kötülükler Ölümün armaları gibiydi Size anlatırım, geliyorum. Hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum Havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz - Limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz - Aynalarda kendini seven Ruhi Beyi - siz bilmezsiniz - Ve bildiğiniz Ruhi Beyi -ya da pek bilmediğiniz - Gömdüm ben, geliyorum. Edip Cansever |
26 Nisan 2011 Salı
umut sarıkaya
Bu adam, adam ya. Bir de sanki ben ne yaşamışsam bu adam da yaşamış ve karikatürünü yapmış. :D
Bu da ondan bir örnek
Dün gece ansızın kapı çalındı. ''kim bu münasebetsiz acaba?'' dedim kendi kendime. gittim açtım, gelen bendim. evet bendim. ''vayyy'' dedim, ''arkadaş bir insan bu kadar mı kimsesiz olur, bu kadar mı yalnız olur !? şu gece yarısı bir dost, ne bileyim bir arkadaş beklerken gele gele şu tipini ziktiim geldi'' dedim. ''ağzını topla'' dedi,zoraki içeri buyur ettim. geldi, sanki babasının eviymiş gibi kuruldu.
24 Nisan 2011 Pazar
başlıksız
başlıksız bir yazı yazmak istedim, biraz duygusal bir yazı olsun istedim. Hayatımda 2 kez gerçek anlamda aşık oldum. Birinci aşkımda kızla bakışmaktan aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Aklımda sadece onun ela gözleri.. kalbimde sadece onun adı vardı. Güzel günler geçirmiştik, her anımız beraberdi. Neyse o lisede kalmıştı. Hani herkes öldürür sevdiğini derler ya harbiden de öyleymiş. Benim ölümüm çok zor olmuştu 2 seneden fazla sürmüştü. Beni öldüren, gözleriyle yakıyordu her gün biraz daha ama yakarak öldürememişti tabii. Bir fotoğraftı beni öldüren. Neyse çok şükür 2 sene sonra artık o yoktu gözlerimde. Daha sonra başka kızlardan da hoşlandım ama hiç aşık olamıyordum. Hiç bir kızı öyle gece uyunurken düşünmüyordum. ta ki bu kışa kadar. İşin ilginç yanı bu kızı 2 kez yüz yüze görmem. Ama bu kız hiç aklımdan çıkmıyordu. Kıza duygularımı da anlattım ama hiçbir şey olmadı. Yani kız hiç bir şey hissetmiyormuş. Ama nedense ben kızı ne olursa olsun seviyorum. Nasıl sikko bi durumdur bu ya. Kıza bir kalemden çıkabilecek en güzel satırlarla aşkımı itiraf ediyorum. Hiç siklenmiyorum üstüne üstlük bir kaç gün sonra kızın yeni bir sevglisi olduğunu öğreniyorum. Hatta el ele kol kola resmini görüyorum. Ama hala onu düşünüyorum. Zamanında çok büyük konuştum galiba bu da yaradanın bir laneti galiba bana. Hiçbir kız için değmez dememek gerekiyormuş demekki.
Elinde olmasa da düşünüyormuş insan, şarkılarda arıyorum onu, geceleri ay ışığında gündüzleri karanlıkta bulmaya çalışıyorum. Yaz yağmuru gibi kış güneşi gibi özledim onunla konuşmayı. Onun gözünde uzaktan tanıdık oluyormuşum ona yakınlaştıkça. Kara gözlerimin önüne gelen göz yaşlarımın parıldamalarına şahit olsa biat eder miydi kalbime? Yoksa yine istanbul gibi mi davranırdın bana? Ki o İstanbul beni dünyaya getiren avcılar sahilinde büyüten, hayatın tüm zorluklarını öğreten doğuştan aşık olduğum şehir. Tüm çilelerine tüm zorluklarına rağmen 2 gün uzaklaşsam 3. gün özlediğim şehir. Tüm acımasızlıklarına rağmen güney kampüse doğru inerkenki manzarayı gördüğüm an her şeyi unuttuğum şehir. Tüm güzelliklerini gösteren ancak hiçbirine sahip olamadığım şehir. Kimsenin sahip olamadığı, fatihin bile constantinin bile sahip olamadığı şehir. İçinden mavilerin aktığı yeşilliklerin süslediği bir şehir. İşte hiçbir zaman sahip olamayacağım şehir. Bir gün benimde toprağı olacağım şehir. İşte böyle bir şey İstanbul. Kimisini yok eder, kimisini aşık. Kimisi küfür eder kimisi yazar. Ben de işte yazdım sadece onun için, acaba bilseydim onun için hiç değeri olmayan satırlarım yine kalemimden dökülür müydü?
Oysa hala dökülüyor sebebini bilmediğim bir şekilde. Keşke biraz duyguları olan biri için olsaydı. ama biliyorum bir gün bitecek elbet.
18 Nisan 2011 Pazartesi
Arda Haklı Beyler
Arda Turan
Galatasaray Futbol Kültürünün Türk futboluna kazandırdığı son yetenek. 2008 avrupa şampiyonasındaki Türk Milli takımının en iyi mimarı. Adnan Polata, Sezgine ve şardana ve o pempe formaya az bile demişsin Arda. Ben olsam çok daha sağlam söverdim. Biz senin arkandayız. Bizim takımda da oynasan avrupada da oynasan biz arkandayız. Bu polat sezgin şardan bunlar babadan oğula nesil Arda, nese gerisini herkes biliyor. doğuş üstad gerekeni söylemiş zamanında :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)