Popüler Yayınlar

30 Kasım 2013 Cumartesi

Biliyor musun?
Hiç yakışmıyorsun oraya,
hiç ait değilsin oraya.
Onlarla berabersin ama
aranda perdeler var.
Kendi duvarların var,
yıkılmaz duvarlar...
Çevrendeki kimseye güvenmiyorsun,
o duvarlar orada olmasa o ortama bile giremezsin.
Gözlerinden belli,
mutlu değilsin o bol gürültülü, tek amacı para yemek insanların eğlendiği ortamda.
Olamazsın da çünkü özünde onlar yok.
Özünde çok iyi birisin.
Ama işte egolar yok mu o egolar.
Güçlüyüm, ben de eğleniyorum imajı vermeye calışıyorsun etrafına.
Ama o taktığın maskeler senin gerçekliğini gizlemeye yetmiyor.
Fotoğrafta gözlerin o kadar yorgun mutsuz ve çaresiz ki anlatamam.
Sen de her gemi gibi sığınabileceğin sağlam liman arıyorsun.
Artık bir liman bulmalısın karanlık olmadan

26 Kasım 2013 Salı

mükemmel, imkansız ve sen

başlık atmadan başladım yine bir yazıya ne de olsa bi ara atarım o başlığı. Dışarda da yağmurlu hoş sevdiğim bi hava var. Tam edebiyatcı havası, televizyonda fahriye evcanın dizisi calıkuşu var. TV'de bayağı cekici bir kadın ama okulda yolda görsem tanımazdım arkadaşlar gösteririrdi. Neyse siktir edelim şimdi diziyi filmi, beni yazmaya iten neydi ki yine. Off ki off, hep aynı mesele acaba ben neyi seviyordum. İmkansızı mı? Mükemmeli mi? yoksa sadece seni mi istiyordum. Bana göre mükemmel o, onu imkansızlaştıran da benim beynim ama onu seven de kalbim. Beynim kalbime her seferinde gerçekleri haykırıyor. Ama kalbim de hep aynı şeyi mırıldanıyor. Beni sadece "onu" seviyorum diyor. Ama onu seven bir ben değilim tabii ki...

17 Kasım 2013 Pazar

90lar

90lar diye başlık atıp da http://www.youtube.com/watch?v=n5bLuqVKuno  bu şarkıyı paylaşmamak elde değil. Bazen  kafam esiyor şu klipteki bi kamyona atlıyıp doksanlara gidesim geliyor. o zamanlar şimdiden masum değil belki de. Ama bana masum işte, çünkü ben masumdum, cocuktum. Bir kızdan hoşlanmayı öğrendiğim zamanlardı, bisikletten düştüğüm, sokaklarda sabahlara kadar oyun oynadığım zamanlardı. Şarkılarda daha güzeldi sanki, telefon sadece evlerde vardı. 98 yılında ilk aterimi annem calıştığı yerden getirmişti. 95 gibi de ilk tetrisimizi almıştık. Sokaklar daha samimiydi, çünkü herkes sokaklardaydı. Binalar bu kadar yüksek değildi, sahiller daha temizdi. şehir daha az kalabalıktı. her şeyden önemlisi hiçbir şeyin farkında değildik. Çıkar ilişkileri üzerine kurulu bir dünyada yaşamak için savaşmak gerektiğini bilmiyorduk. Okuyup adam olacaktık, en iyi okullarda hemde. Ama nerden bilelim modern birer köleler olacağımızı, kimileri plazalarda kimileri fabrikalarda. Normal kölelerden farkımız, sadece onları yönetmek ve sermaye sahiplerine daha fazla bir şekilde kar getirmek. Çünkü biz daha akıllıydık işçi sınıfından. Aşkları da masum sanardık. Hani markete gidersin ya alacağın ürünün içeriğine bakmadan önce markasına sonra etiketine bakarız. Aşklarda öyleymiş, büyüyünce anladık. Öyle şarkılarda masallardaki gibi değil. Etiketin, markan senden daha kıymetli hale geliyor. Veee heves geçene kadar, buna da moda diyorlar. Aşk da bir moda adeta, ya da heves mi diyelim. Seni sen olduğun için seven birisini bulman imkansız, zaten sen de her ne kadar bunu istesen de sen de bu sermayenin cocugusun sen de etikete bakıyorsun, çünkü karşındakinin gözlerine inanmaktan daha kolay ve daha güvenli geliyor. Bir şarkı neler yazdırdı bana, bunları bilerek yaşayınca işte sikmişim dünyayı diyorsun

10 Kasım 2013 Pazar

büyümeyecektik

Evet dostlar, büyümeyecektik. Büyüdükte ne oldu ki. Gizli bir işsizim aslında. İşsizliği gerçek anlamında anlamayın lütfen. ruhum işsiz. Sabah erken kalk işe git spor yap maç yap geyik yap gel yat yarın aynı şekilde aynı şeyler. Yani düşün GTA'da bile adamın görevi var o görevleri yapmaya calışıyor. Biz de yok öyle bir şey var aslında da hepsi dünyalık. Her şeyin iyisini isteyenler aslında bilmezlerki, iyisin de iyisi var. O kısır döngüye girmek üzereyim, kara delik gibi. Makamların da makamı var, parayı da satın alabilecek güçte para var. 2 şey var biri zaman diğeri sağlık. 3. bir şey yok aslında ama 1. ve 2.yi es geçip hep o 3. aslında gereksiz olan şeyler için savaşıyoruz, birbirimizi kırıyoruz. ve hep 1. ve 2. es geçtiğimiz değerleri kaybediyoruz. Ne zamanki yüzümüz eskidi ah diyoruz. Çünkü  o ah dediğimiz an zamanı geri getiremeyeceğimizi anlıyoruz. bir de sağlığımızı kaybettiğimiz anda oluyor bu. Gençken de oluyor. cok yaşlıyken de. Ben çok şükür gençken anladım. 19 yaşındayken anladım. O saatten sonra sağlığımı tehlikeye ne zaman atsam, gözlerim kararıyor ve hayatımdaki en önemli şeyin sağlık olduğunu tekrar anlıyorum. Ondan sonra koy göte diyip geçiyorum.  Başka şeylerden zevk almayı öğreniyor insan her şeyden önemlisi, bir uçurtma gibi havada uçmanın ya da yelken gibi rüzgara kendini bırakmanın.  hayatımda 2 kez aşık oldum. Birinde güzel anılarım var ötekinde anım bile yok =) Her ikisi de değişik hislerdi., --- neyse şuanlık kısa bir ara vericem maçtan sonra devam etmek üzere hatta kalın sayın izleyenler---

14 Ekim 2013 Pazartesi

çiçeklerim var sevenlere

çiçeklerim var aşıklara
göz yaşlarıyla süslü
çiçeklerim var sevenlere
yağmur damlalarıyla süslü
çiçeklerim var kavuşamayanlara
çiğ taneleriyle süslü
çiçeklerim var
kırmızı güllerim var
çok çok sevenlere
beyaz güllerim var
masum aşıklara
sarı karanfillerim var
hüzünle karışık duygulara
hiç ama hiç kirlenmemiş kırılmamış ter temiz aşklara
beyaz papatyalarım var
çiçeklerim var işte
her yerde herkes için
siz bilir misiniz gelincik çiçeğinin hikayesini
gelincik çiçeği
zarif
narin
hassas
ama bir kır çiçeğidir kendisi
kırlarda özgürce yaşar
ne zaman biri gelir
onu toprağından ayırır
o zaman
işte o zaman
ölür bir kaç saniye içinde
kırmızı taç yaprakları kendini bırakır,
o güzelim çiçek bir an da yok olur
hep onun yüzünden
o kim?
hepimiz biliyoruz onu
"aa ne güzel çiçek diyip" dalından koparan cani o
koklar ve geçer gider oradan
sonra arkasından binlerce doğa dostu gelse bi çare
artık öldü gelincik


nerdesin nabıyorsun acaba,
beni soracak olursan eğer
kendimden cok uzak bir yerde
seni seviyorum
gözlerine bakıp dalıyorum
gözlerinde ölüyorum
ellerinde diriliyorum
topraklar geliyor üzerime üzerime
karanfiller atılıyor
götürüyorlar ruhumu sensizliğe gömmeye
bedenim
bedenim param parça
bedenim soğuk
bedenim bem beyaz
nerdesin deniz gözlüm
nerdesin!

yokluğunda

sen yoksun ya istanbulda
kara bulutlar izin vermez oldu güneşe
sen yoksun ya hani istanbulda
gece o kadar uzun ki
gündüz yok sanki
bu şehir artık sen kokmuyor nefesinde
denizlerin maviliği başkalaşmış
boğaziçine bakınca
yeşillik yerine yine beton yığınları gözümde
kız kulesi fenerini söndürmüş
kemanların acı sesi eşlik ediyor yalnızlığıma
izmiri kıskanıyor istanbul
boğaziçi göçmen kızını istiyor egeden
artık sevdalar kavga
aşklar savaş
barış çubuğu değil tüten
bombaların acı veren dumanı
artık aşıklar kaçıyor kuzeye
mutsuz bir şehir
gözleri sağanak
gözleri kara
artık gemiler durmuyor hırcın sahillerinde
bir hüzünlü daha var bu şehirde
eski dostum istanbulla 2 kadeh tokuşturduk
o dertli ben dertli
bize eşlik eden klarnet
konuşmadan seni çekiştiriyoruz
her güzel kadar işte diyor bana istanbul
senin canın sağolsun
avutmuyor beni istanbul
ellerimi ısıtıp daha iyisini bulursun demiyor
eski toprak o
asya ile avrupayı ayıran yalan dünya
bizi birleştiri mi?
yok be gülüm
şairin dediği gibi
ateşten denizleri mumdan kayığımla aşmaya çalışıyorum
mum ışığının dibinden bakıyorum ufka
kim var göremiyorum
suskunum

bekliyorum

bekliyorum
bir meleği..
yüzü kirli bir melek
arafta
zamanın olmadığı bir yerde
öyle bir zaman ki
sana göre bir dakika
bana göre bir ömür
ötekine göre yaşanmamış saatler çeşmekeşi
ben hep bendim
ya da öteki...
hiç sen olmadım
---
bekliyorum seni
sen olmayı bilmeden
baharı bekleyen çağlayanlarla
yeşili bekleyen topraklarla
***
bekliyorum seni
geleceğini ümit etmeden
yağmuru özleyen sahrayla
denizi göremeyen fıratla
güneşi hayal eden sibiryayla
&&&
bekliyorken
seni
gün geliyor ölümsüz şarkılarla söylüyorum 
seni
gün geliyor nargile fokurtusuyla ciğerlerime çekiyorum 
seni
bazen satırlara yazıyorum 
bazen otobüs duraklarında duruyorum
vapur iskeleleri uğrak mekanlarım
kim bilir 
belki son vapurdan inersin...
tenha sokaklar otel odam kadar yabancı bedenime
sahilden uzaklara dalarken bazen
ufukta güneş yerine saçlarını görüyorum
denizler kirlenmiş mavi mavi
kemanımın sesi acı

bekliyorum işte 
son durağın az ilerisinde
yabancısı olduğum bir semtte
o kadar gururluyum ki soramıyorum neredeyim diye
bekliyorum öyle ürkek bakışlarla
bir hayırseverin merhametine muhtaç ellerim
ellerimde ölünün soğukluğu hapsolmuş
gözlerimde mapushane ışıkları