Evet lise birinci sınıfta tanıştığım oyunun adıdır kendisi. Çok vaktimi çaldı benden, hatta hayatımın kırılma anlarından biridir bu oyun. Bu oyun olmadan önce, vaktimi hep sokakta geçirirdim, gerçi arada yine internet cafede counter oynardık ya da evdeki bilgisayarımda fifa nfs gta falan oynardım ama bu başka bir şeydi. Adeta dünyası değişiyor insanın bu oyunda. Her şey mahalledeki arkadaşlarımın csyi bırakıp teker teker ko accountu açmasıyla başladı, bense hala cs oynuyordum. O zamanlar tabi senoyna gibi türk serverleri olmadığı için ingiliz alman serverlerinde oynardık. Biz de çok lag olduğu için genelde iyi oynayan ingilizler tarafından avlanırdık. 3ra microsof.com Ilovemilan assassin coc@ col@ gibi harbiden çok taşşaklı userlar vardı zamanında, bizim cafedende 2 arkadaşım 100 lagla oynamalarına rağmen bu adamlarla kapışabiliyorlardı. Her neyse beschwa.co.uku hatırlayan liseli değildir diyerek csyi kapatayım =) İşte baktım herkes bıraktı csyi ben de bıraktım. Hemen bir id açtım ve artık kaç para varsa internet cafeye yatıran adamlardan biri oldum. Sürekli level kasıyoruz. Ama oyunu pek bilmediğimiz için bayağı zorlanıyoruz. İlk çarımn lvli 38 mi ne olmuştu hack yemişti. sonra bıraktım oynamayı zaten xigenonunda tadı tuzu kalmamıştı. Daha sonra yeni server açılacağını duyduk. Olimpiya'ya iyi bir giriş yapmak lazımdı. Ama hala evimde internet yoktu, neyse bir şekilde annemleri ikna ettim eve interneti aldım. Artık level kasmak için hiç bir sorun yoktu. Tek sorun kışları oda çook soğuk oluyordu o kadar. Neyse server açıldı level kasmaya başladık ama artık oyunun piçliklerini de öğrenmiştik. Okuldan eve gelince direk oyunu açıp level kasmaya başlıyorduk. Saatlerce gece gündüz artık ne kadar vakit varsa. Hedef lvl 60 olmaktı. Okul semestere girince abartısız 7 24 saat oynamıştım. Annemlere yakalanmamak için babamın işe gittiği saat 6 da bilgisayarı kapatıyordum bi yarım saat yatakta yatıp tekrar babam gidince tekrar bilgisayarı açıp devam ediyordum. normalde odam ayrı ama bilgisayardan öyle bir ses cıkıyorki artık fanına ne olduysa üst komşu bile duyuyordur yani. Neyse işte lvl 61 olduk. 61den sonra olay iyice kopuyor. 70 olana kadar 7 24 bir sene kasmak gerekiyor. Bir de her ay 30 milyon premium üyeliğe para veriyoruz o da ayrı bir derti. 61 olduk ama sıkıntı vardı. Master açamıyorduk. Tail of lesath yoktu bende. Düpede yapamıyorduk mal mal takılıyordum öyle hunter olarak. Shadow of Vain olana kadar neler çekmiştik neler. Bir de dersanede bir arkadaşım vardı adı rafet. Bu cocuğun hayatının kararmasına ben neden olmuş olabilirim^^ bu hep bana soruyordu ne oynuyon kanka sen bende dedim knight online banada öğret falan dedi. Bende sigara içip içme diyen adam gibi oglum oynama boşver bağımlılık yapıyor dedim. Dinlememiş beni yüklemiş. Ezik ezik oyunu çözmeye çalışıyor falan. Ama tabi ben biraz değişik adamım her ne kadar evde 7 24 ko oynasamda dersanede otobüste okulda falan dersimi çalışırım testimi çözerim yani. Gerçi lisedeki hiperaktif arkadaşlarım pek ders çalıştırmazlardı ama fırsat buldukca çözerdim yani. Adamlar hem çalıştırmazlardı hem de çalışmazlardı. Ama beni sanıyorlardıki evdede paso ders calışıyorum. Hatta bir seferinde etnada rafetle ko oynarken çıkışta çağrı yiğit kağan cansu duygu ve bi tane daha kız ismini hatırlayamadım. Beni cafede gördüler. Cansu ve duygunun bakışlarını hiç unutmuyorum. Adeta uzaylı görmüş gibiydiler. Çağrı da donmuş kalmış şekilde olum napıyorsun burada git ders çalışsana falan der gibi bi hali vardı. Neyse sonra çıktık dışarı, rafet de oglum bunlar sana niye uzaylı gibi baktılar lan falan dedi. Ben de tabi kem küm ettim. Gerçi oyunu oynadıkça derslerimde kötüleşmeye başlamıştı ama çok da etkilememişti. Ama bağımlısı olmuştum artık. Annem sürekli söyleniyordu. Başının etini yenmesi böyle birşeydi. Millet lisede karı kız ayağına takılır biz de bol bol ko oynuyorduk :D En sonunda Tolga arkadaşım Azerothu kandırıp çok güzel 2 tane roc almıştı. Ring of courage. Bu yüzük rolden sonraki en değerli yüzüktü. Bir de rof vardı ama o uniqulerin unique birşeydi rof rol roc rom gelyo işte sırayla. Rocu sattık master açtım +8 mdleri shelleri cektik üzerimize. ben 61de kalsın pk yapalım diyordum. Tolga da tutturdu 70 olalım diye. Kosp diye bi program var bırakıyorsun 7 24 lvl kasıyo kendi kendine. Programı kurduk ama parasız bi programdı. Oysaki bu program key logermış. Key loger yani söyle birşey bir programın içinde gizli yüklü bir virüs. Siz klavyeye ne yazdıysanız o otomatikmen başka adama gidiyor. Böylece char 62 olduğunda hacklenmişti. Çok üzülmüştüm ya öyle böyle değil. Ben ne kadar sabahlamıştım o charla. Haydan gelen parayı charın üzerine yatırrsak char da 2 güne gidecekti. O zamanlarda artık ben l2yi bitirmiştim. Oyundan biraz soğudum. Sonra rafetle yeni servere geçtik. Bi tane priestimiz vardı. Onu da 62 yapmıştık. USKO yani amerikan serverinde he 5 ayda bir yeni server açılıyordu. Ama artık dersane başlamıştı. Ve evimde de internet kesilmişti, arada sırada yine gidiyordum internet cafede oynuyordum ama artık össye çalışma vaktide gelmişti. Ki ben bu öss için hayatımın aşkını bırakmıştım. Bi oyunu mu bırakamayacaktım. Ama amacım össyi kazanıp üniversitede KO'yu oynamaktı. Biz lisedeyken üniversiteli oynayanda çoktu. Hatta onlara özenirdik arkadaşlarla. Üniv kazanacağız, hep beraber eve çıkıp ko oynayacağız =) gerçi benden başka istanbulda üniv kazanan olmadı yakın arkadaşlarımdan ya o da ayrı bi dert benim için. Ben koptum artık össye odaklandım. Tolga hala oynuyor, hatta bir de tekrar düpe yapmayı bulmuşlar(bedava para yapma item yapma falan filan) olimpiyanın anasını ağlatıyorlar. Arada gelip onları izliyorum. Paso ders çalışıyorum. Gerçi çok da rahattım. Çünkü össyi son dakkaya bırakmamıştım. Lise 1den beri düzenli çalışıyordum. Neyse sınava girdim. Eve geldim bilgisayarımı istedim önce. Sonra gittik internet bağlattık tekrar. Bu arada muharremle tanışmıştık yeni server girakonda oynarken. Sonra bir yeni server daha geldi. Murro oraya geçmişti. Bana da sende gel dedi. Beraber oynamaya başlamıştık. Ben çıkınca o kasıyor. O çıkınca ben. Çabucak 65 olmuştuk bu sefer hedef 72 olmaktı. Harbidende gece gündüz kastık 72 olduk. İtemimizide yaptık. Zevkimizi de aldık. Peki bu arada üniversite ne alemdeydi. Bir sene rahat edeyim diye hazırlık okumayı tercih etmiştim. Oysaki ingilizcem gerçekten çok iyiydi. Bunu sene sonunda daha iyi anlamıştım. İnter kurundaydım. Ama o ders çalışan heyecanlı hırslı adamdan eser yoktu :D Gece oyun oynuyorum. Sabah artık kaçta kalkarsam okula gidiyordum. Normalde hazırlıkta yoklama önemlidir. Ama o kadar rahat bir hocamız vardı ki arada sırada ya da son ders falan alıyordu yoklamayı. Bende 8.45de başlayan derse en erken 9.15de gelirdim. Sonra tabi geçer köşeye uyurdum. ya da ikinci blok gelir uyurdum. Ya da son blok gelir öyle takılırdım. Zaten sonra okul bitiyor. O zamanlar tabi metrobüs yoktu. Okula gitmek için çok kritik bir zamanlama vardı. 7den önce evden çıkarsam 8.30 gibi okulda oluyordum. ama yok 7.10 da çıkarsam 9.15de falan okulda oluyordum. 6.30da çıkarsam 7.30da okulda oluyordum. Sonra 129k ile karşıya geçmeyi bırakıp vapurlar geçmeye başladım. kayışdağı kadıköy vapur beşiktaş oradan hisarüstü. Vapur sevdamda o zamandan kalma. Çayımı tostumu alıp buz gibi havada bile dışarı çıkar istanbulu izlerdim. Daha sonra tabi derste uyumanın okula gitmememin ders çalışmamanın meyvesini sene sonunda toparlamıştım. gerçi profa girmeden önceki sınavlarımın ortalması 80e yakındı ama bende o kadar iğrenc bir zihniyet varki. Eğer bir şeyi haketmediğime inandırıyorsam kesin o konuda başarısız oluyorum. Geçer not 60tı bazı arkadaşlarım o 60ı alamadan hoca torpiliyle profa girdiler ve geçtiler. Bense 80le girdim ama f2 f3 f3le kaldım. Ve ilk yaz okulu tecrübem orada başladı. Zaten artık yusuflamaya da başlamıştım. Çünkü prof hakkaten zor bir sınavdı. Bense bütün sene yatmıştım. Peki neden yattım bunun tek sorumlusu Kınayt onlayn değildi herhalde. YADYOK'un mezarlığa dönmüş hocalarının da sucu vardı. Babannem yaşındaki teyzleri dinleyeceğime uyurdum daha iyiydi ya. Sürekli aynı kadını her gün görmekten tiksinmiştim zaten. Neyse murroya durumu anlattım. Önce wushuyu(kungfu kickbox mua tai, güreş karşımı bir spor) daha sonra da KOyu bıraktım. Charı 500 TL'ye okuttuk. Hazırlığa ilk başladığımızda, arkadaşlarla dua ediorduk inşallah genç güzel hoca gelir diye. Tam dua ederken mikail, yaşlı ak sakallı bir teyze buraya dogru geliyor demesini hiç unutamam. Ölmeye 5 dakka kalmış bir teyze bize listening öğretecekti. Kabus gibiydi ya. Tamam hocanın kariyeri iyi hoş da abi git öl artık ya, gençlere şans yol falan ver. Bu sefer yaz okulunda böyle bir beklenti içine hiç girmedim tabi. Ama bu sefer Allah yüzümüze baktı =) 83 doğumlu dünyalar güzeli izmirli motor kullanan hayat dolu Yeliz Ayan hocamız olmuştu. Walla o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Çünkü hoca yaşlı olsa ben yine gelmicem derslere yine dinlemicem dersi falan filan sonunda boğaziçi rüyası kabusa dönecekti. Çünkü remedial olmak gerçekten çoook ama çook büyük sorun. Neyse bu hayat dolu hocayla 6 haftamız geçti. Ben 8.45teki derse 8.30da gelir oldum. akşam eve gidince essay yazıyorum falan o derece yani. Hoca ne derse ilk ben parmak kaldırıyorum, tıpkı eski günlerdeki gibi =) Hoca da beni çok sevmişti zaten. Çok da yardımcı oldu bize. Gençliğinin verdiği enerjiyi bizim için harcamıştı o yaz. Sonuçta profa girdim çok rahattım ve geçtim. Ama artık hayatımda KO hiç barınamayacaktı. Çünkü artık makine mühendisliği denen bir lanet başlayacaktı. Hala da devam eden bir lanet. O günlerden beri her yaz okulunun kadrolu elemanı oldum. Bu sene de manuf alacağım galiba. İşletme seçmeyen kafama sıçım diyorum sadece. Bir düşünün ya derse giriyorsunuz yanınızda bir sürü sap hoca desen o da sap, amfi derslerini özledim walla. Gerçi onlara da pek gitmiyordum ya. Çok uzattım bir incici olarak özet geçeyim.
özet:Bizim zamanımızda Liseliler onlayn oyun oynardı. Zengin piçleri evinde wow oynardı. fakir internet cafe piçleri de KO oynardı. Bu oyunlar adamın beynini sikmekten başka bir işe yaramaz. Ama pişman mıyım? pişman değilim çünkü zaten lise ümraniyedeydi. Kadıköyde veya kabataşda falan okusam pişman olurdum herhalde.
not: özeti neden sona koydun diyenler olacaktır elbet. Bir incicinin en önemli özelliği yazıyı okumadan önce sonuna bakar. Uzunsa okumaz özeti ilgisini çekerse bütünü okur ondan yani =)
Popüler Yayınlar
-
Bu deyimi çok severim, genelde insanlar bunu atasözü sansa da deyimdir bu. Neden deyimdir? Çünkü herhangi bir deyimin görevini yapıyor. Tabi...
-
Evet gençler, yanlış duymadınız benjamin. Ünlü japon futbolcu benjamin. Liseliler sittin sene hatırlamaz zaten yaşıtlarım da hatırlamıyor. B...
-
Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.
-
galatakulesiyim ben kalabalığın arasından sana bakmaya çalışıyorum sana, kız kulesine.. boğazın inci tanesine mavilikler arasından yeşil...
-
bırakalım dünyayı gözlerimiz gülsün dudaklarımız dudaklarımız konuşmasın dudaklarımız açılmasın yıldızlara bakalım gözlerimiz gülsün, ...
-
Evet lise birinci sınıfta tanıştığım oyunun adıdır kendisi. Çok vaktimi çaldı benden, hatta hayatımın kırılma anlarından biridir bu oyun. Bu...
-
saat 3.30a geldi ben rapor yazacam diye hayal ederken 3 manuf raporu ve diğer dersler beklesin umut sarıkayanın yazısını okuyorum. Sizinle d...
-
Ben bu insanları hiç anlamıyorum. Dışarıda kimseyi rahatsız etmeden çiseleyen yağmuru gören herkes şemsiyesini çekmiş; şemsiyesi olmayan da...
-
evet şu cümleyi kullanamamak 3 yıldır okuduğum mühendislik bölümünde bana en çok koyan şeylerden biri :P mesela bir yaralı var oradan hemen ...
5 Haziran 2011 Pazar
knight online
Etiketler:
gınayt,
kınayt onlayn,
knight online,
liseli oyunu
2 Haziran 2011 Perşembe
Göz kapaklarının gölgesine geldim
yeşil gözlerinin parıltısından korunmak için
oradan bakmak istedim dünyaya
izin vermedi kirpiklerin
çapakların arasında kayboldum
göz yaşların geldi beni kurtarmaya derken
kendimi dudaklarının yanından gerdanlığına doğru inerken buldum.
Teninde akıyordum hala ama artık çok uzaktım gözlerinden
göz yaşlarında boğulmaktayım
son kez parmağınla silmeden o damlayı bir kez olsun bak
ya da bakma
elinle ötelere it beni
ama ben yine geleceğim
göz kapaklarının gölgesinde dinlenmeye...
yeşil gözlerinin parıltısından korunmak için
oradan bakmak istedim dünyaya
izin vermedi kirpiklerin
çapakların arasında kayboldum
göz yaşların geldi beni kurtarmaya derken
kendimi dudaklarının yanından gerdanlığına doğru inerken buldum.
Teninde akıyordum hala ama artık çok uzaktım gözlerinden
göz yaşlarında boğulmaktayım
son kez parmağınla silmeden o damlayı bir kez olsun bak
ya da bakma
elinle ötelere it beni
ama ben yine geleceğim
göz kapaklarının gölgesinde dinlenmeye...
1 Haziran 2011 Çarşamba
dam üstünde saksağan vur beline kazmayı
Bu deyimi çok severim, genelde insanlar bunu atasözü sansa da deyimdir bu. Neden deyimdir? Çünkü herhangi bir deyimin görevini yapıyor. Tabii ki ayrıntılı açıklamayı yapacak değilim ama deyim yani bu. İlkokulda ortaokulda hep karşımıza çıkmıştır bu deyim. Soruda basit aşağıdakilerden hangisi atasözü değildir? evet bu değil çünkü bir yargı yok ortada. Yine günlerden bir gün eski bir arkadaşıma dalgasına sordum bu soruyu, maksat muhabbet. O da hemen atasözü dedi. Bende aynştayn edasıyla hayır dedim o deyim, atasözü değil. Ama kız boğaziçili ya, zeki ya hani o da kendinden emin şekilde deyim diyor. Neyse bir an kendimden şüphe ettim ve internete yazdım bunu, bütün forumlar benle aynı fikirde, herkes deyim diyor. Bir de TDKnın sitesine gireyim dedim, tıkladım, bir de baktımki TDKnın sözlüğünde atasözü yazıyor. O an çok fena göt olmuştum, bir an kendime lan onca yıl kandırıldın mı sen dedim? Ama hala adım kadar eminim yani. Neyse kıza tabi TDK linkini yollamadım, forumlardaki linki yolladım. Oysaki kız da internetten araştırmış. Kızda her ne kadar sarışın ve yeşil gözlü olsa da aptal değil ya zeki kız, ilk baktığı yer TDK olmuş ve orada da atasözü yazıyo. Kız gururlu bir şekilde linki bana yolladı ve göt oldun sus der gibi yaptı. Haklıydı da. Neyse sonra ben istersen iddasına girelim dedim, nasıl ispatlıcaz diyince bende istediğin edebiyat hocasına gider sorarız dedim ama o TDK başkanından daha mı iyi bilecekler dedi. Neyse bu da bana dert olmuştu. Ben de TDK mail atacam dedim. Ermeni damarım tutmuştu artık geri dönüş yok, eğer birşeye inandıysam onu almam lazım kesin almam lazım. Güzelce bir mail yazdım. ve bana iki hafta sonra TDK başkanından gelen mail
T.C.
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
Türk Dil Kurumu Başkanlığı
Sayı : B.02.1.AYK.5.02.10.00-
Konu :
Sayın Mustafa GULAP
İlgi:27 Şubat 2011 tarihli yazı.
'Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı' kalıp sözü dizgisel bir yanlışla atasözü olarak belirtilmiştir. Uyarınız dikkate alınarak bu kalıp söz deyim olarak düzeltilmiştir.
Bilgilerinizi rica ederim.
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
Türk Dil Kurumu Başkanı
adamlar sadece siteye değil bastıkları sözlüğe de yanlış yazmışlar. Sitedeki yanlışı da hala düzeltmemişler ama. Devlet kurumu işte ne beklersin. Neyse ben görevimi yaptım ve bir yanlış düzeltildi. Tabii bu maili direk arkadaşıma da attım. Way anasını der gibi bir cevap verdi. Her neyse dam üstünde saksağan vur beline kazmayı,
yani madem öyle yol yakınken dağdan kestim kereste
T.C.
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
Türk Dil Kurumu Başkanlığı
Sayı : B.02.1.AYK.5.02.10.00-
Konu :
Sayın Mustafa GULAP
İlgi:27 Şubat 2011 tarihli yazı.
'Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı' kalıp sözü dizgisel bir yanlışla atasözü olarak belirtilmiştir. Uyarınız dikkate alınarak bu kalıp söz deyim olarak düzeltilmiştir.
Bilgilerinizi rica ederim.
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN
Türk Dil Kurumu Başkanı
adamlar sadece siteye değil bastıkları sözlüğe de yanlış yazmışlar. Sitedeki yanlışı da hala düzeltmemişler ama. Devlet kurumu işte ne beklersin. Neyse ben görevimi yaptım ve bir yanlış düzeltildi. Tabii bu maili direk arkadaşıma da attım. Way anasını der gibi bir cevap verdi. Her neyse dam üstünde saksağan vur beline kazmayı,
yani madem öyle yol yakınken dağdan kestim kereste
31 Mayıs 2011 Salı
okyanus ötesindeki hayranıma
:P
diye başlamak istiyorum.
Okyanus ötesinden benim blogumu sürekli takip eden arkadaş kim ya çok merak ediyorum. Gerçekten, bir de bu aralar almanyadan da takip ediliyorum. Türkiyeden bir haftadır bakan yok ama hergün düzenli olarak amerikadan takip ediliyorum. İlginç her kimsen mail falan bişi at be(gulap29@hotmail.com). Merak ettim amerikan seni
diye başlamak istiyorum.
Okyanus ötesinden benim blogumu sürekli takip eden arkadaş kim ya çok merak ediyorum. Gerçekten, bir de bu aralar almanyadan da takip ediliyorum. Türkiyeden bir haftadır bakan yok ama hergün düzenli olarak amerikadan takip ediliyorum. İlginç her kimsen mail falan bişi at be(gulap29@hotmail.com). Merak ettim amerikan seni
30 Mayıs 2011 Pazartesi
geri dönüş çilesi
alamanyadan bugün geldim. Ölmediğimize göre hayat devam ediyor. Bir sürü sınav rapor cart curt beni bekliyo hepsi içinde sadece 10 12 günüm var. Çok pis patlayabilirim. Ama inşallah patlamam. Bu sene yaz okuluna kalmak istemiyorum ya. Biraz staj yapıp biraz gezmek istiyorum. İnşallah öyle de olur. Ölmekten bahsettim ya ölünce bu dünyanın çilesi bitiyor. Ama ölmeyipte hasta olunca çok fena. Ben de almanyaya gittiğim gün her zamanki rahatsızlığım nüksetti. İçtiğim suyu bile kusuyordum. Ama bu öyle kusma değil, böyle ter akıta akıta sanki bağırsakların dışarı çıkacak gibi kusmak. O an ölmek istedim ya 1 gün yataktan kalkamadım. Gözlerim karardı, normalde istanbulda olsam hastaneye gidip serum takana kadar kendime gelemezdim. Bu sefer daha da kötü oldum ama işte gavur memleket. Neyse hastaneye gideyim dedim, zar zor bir tane buldum girdim içeri acile gittim. doktora derdimi anlattım o da dışarıdaki bi kliniğe yönlendirdi. Neyse gittim kliniğe kapalıydı. artık hastane arayacak halim kalmamıştı. Bir powerade içtikten sonra trene binip seftenberge geldim. Allaha dua ede ede iyileşmeye çalıştım. Önce tabi kötü alışkanlıklarından tövbe ediyor insan :) Adamların trenleri bir tuhaf ya 8 saatlik yolu 3kez aktarma yapma zorunda kaldım hele yaptığım bir aktarma çok komikti. Arka vagondan görevli tarafından indirildim öndeki vagona bindirildim. Arka vagon bayrutha gidiyormuş ön vagon dresdene. Çok ilginçti. Neyse bi ara da makinistsiz gittik o da iyiydi baya. Her neyse iyileşmem 5 6 günü buldu. Artık sıkıldım bu reflüden ama yapacak birşey yok. İnsan böyle hastalanınca her şeyi unutuyormuş walla sadece iyileşmek ya da ölmek istiyormuş. İlk hatırlanan ise tabiiki yüce yaradan, ama iyileştikten 2 gün sonra şükretmesini tekrar unutuyoruz. O yüzden hastalandığım için bazen seviniyorum. Çünkü bana unuttuğum değerlerimi tekrar hatırlattığı gibi gereksiz değer verdiğim şeylerin gerçekten de gereksiz olduğunu da hatırlatıyordu. Neyse yarıştan bahsedeyim, bu sene yarıştaki kızlar pek güzel değildi. Yani güzelleri vardı ama nerde 2009daki kızlar :P. Ama tabii sempatik tavırlarım yine bir sürü avrupalı dost kazanmamı sağladı. Dostuluğunu kazanmayı en çok sevindiğim insan ise Sarah oldu. Bir ingiliz kızı, ela gözlü. O kadar tatlı konuşuyorki insanın saatlerce konuşası geliyor. Tabi UK aksanından ötürü kız hızlanınca anlamıyıp tekrar soruyordum ama olsun yani o da beni sevdi baya, tekrar ederken hiç üşenmedi :P Yunanlı İtalyan cocuklarla da iyi arkadaşlıklar kurduk. Derecemizi de geçen seneye göre geliştirdik. Hasta olmasam her şey daha eğlenceli olabilirdi. 3 senedir hep almanyaya gittik seneye amsterdamda olmasına çok küfür ettim. Büyük ihtimal seneye bu işle uğraşmayacağım. Ne olurdu bu sene de amsterdam da olsaydı be -_-
Ancak çok fena sıçtım an itibariyle 5 tane hayvan gibi finalim var ve cok az zamanım var. Allah yardımcım olsun.
Aynanın en güzel şarkılarıyla sabah ışıklarını görmek güzel ama artık uyuma vakti geldi
Ancak çok fena sıçtım an itibariyle 5 tane hayvan gibi finalim var ve cok az zamanım var. Allah yardımcım olsun.
Aynanın en güzel şarkılarıyla sabah ışıklarını görmek güzel ama artık uyuma vakti geldi
21 Mayıs 2011 Cumartesi
yolculuk öncesi
Yine bir yolculuk arefesindeyim. Sabah Almanya'ya gideceğim. Bu sefer munihe gideceğim.
Ne zaman yolculuğa çıkacak olsam içim bir tuhaf olur. Hele bir de uçak yolculuğu iyice kıllandırır. Uçak düşerse hepimiz öteki taraftayız. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi. Ama ölürsem aklım sende olarak ölecek. Yaşarsam da unutana kadar öyle olacak. Tabi sen buraları okuyor musundur bilemem. Aman her neyse önemli değil okusa da okumasa da bir şey farketmeyecek. Neyse işte ölürsek buna hazır mıyım ben aslında çok da kötü bir insan değilim. Yanacaklarımı yanar sonra öteki yere geçeriz heralde. Zaten yaşadığım dünyadan iğreniyorum. O kadar acımasız ki bu dünya kaldıramıyor bünyem. Bu yüzden hatalarımla sevaplarımla hazırım ölmeye. Yok eğer ölmezsek geri gelirsek yine sınavlar falan filan devam edecek. Kısacası show must go on :)
Ne zaman yolculuğa çıkacak olsam içim bir tuhaf olur. Hele bir de uçak yolculuğu iyice kıllandırır. Uçak düşerse hepimiz öteki taraftayız. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi. Ama ölürsem aklım sende olarak ölecek. Yaşarsam da unutana kadar öyle olacak. Tabi sen buraları okuyor musundur bilemem. Aman her neyse önemli değil okusa da okumasa da bir şey farketmeyecek. Neyse işte ölürsek buna hazır mıyım ben aslında çok da kötü bir insan değilim. Yanacaklarımı yanar sonra öteki yere geçeriz heralde. Zaten yaşadığım dünyadan iğreniyorum. O kadar acımasız ki bu dünya kaldıramıyor bünyem. Bu yüzden hatalarımla sevaplarımla hazırım ölmeye. Yok eğer ölmezsek geri gelirsek yine sınavlar falan filan devam edecek. Kısacası show must go on :)
20 Mayıs 2011 Cuma
her aşık bir şeyler söylemiş
Her aşık olan aşkı için bir şeyler söylemiş.
bob böyle şeyler söylemiş..
o'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de. daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa -kabul edersin ki; insanlar hata yaparlar- onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir -kalbini. yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve o yokken özlediğini bil."
ya Oscar Wilde ne demiş?
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!
oskar kardeşim baya birşeyler yazmış
peki ya siz ne söylediniz? Ben ne söyledim. Gerçekten kaçımız aşık olduk. Yoksa aşk koca bir yalan mı? Aşk beğendiğimiz beden hayalimizdeki ruh mu? Yoksa gözlerimizi kör eden bir yıldız mı? ya da bir büyü mü? yoksa aşk bir tesadüf mü?
yoksa yalan dünyanın aşkları da mı yalan? Eşli yaratılmışız işte eşimiz olmadan sanki bir şeyler eksiktir bir yerlerimizde. Her yerde onu ararız. Belki bir ömür belki yanı başımızda, belki de elimizin tersiyle kovmuşturuz.
Aslında güzel bir şarkıya benzer aşk ama kolay mı güzel bir şarkı yazmak?
gece rüyalarından atamadığın,
gündüz aklından çıkaramadığın,
kendi derdinden çok onunkini düşündüğün andır işte, ingilizlerin dediği gibi "fall in love" aşkın içine düşmektir birazda. Aptallaştığın andır. Eğer gerçekten aşıksan, aşık olduğun kızın sevgilisiyle görüp çok yakışmışlar diyebilmelisin. Yoksa sadece kendini düşünen bir bencildirsin. Her neyse ben de aşkımı anlatmak isterdim ama o kadar duygusuz bir kıza aşığım ki söyleceğim her söz nefesimde düğümleniyor. Gözlerim körken artık konuşamıyorum da; kulaklarımla rüzgarın sesini dinliyorum. Lodosu bekliyorum alsın götürsün beni buralardan en hırçın dalgaların arasından geçirsin ıssız sahillere vursun ama bir daha beni geri getirmesin.
bob böyle şeyler söylemiş..
o'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de. daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa -kabul edersin ki; insanlar hata yaparlar- onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir -kalbini. yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve o yokken özlediğini bil."
ya Oscar Wilde ne demiş?
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!
oskar kardeşim baya birşeyler yazmış
peki ya siz ne söylediniz? Ben ne söyledim. Gerçekten kaçımız aşık olduk. Yoksa aşk koca bir yalan mı? Aşk beğendiğimiz beden hayalimizdeki ruh mu? Yoksa gözlerimizi kör eden bir yıldız mı? ya da bir büyü mü? yoksa aşk bir tesadüf mü?
yoksa yalan dünyanın aşkları da mı yalan? Eşli yaratılmışız işte eşimiz olmadan sanki bir şeyler eksiktir bir yerlerimizde. Her yerde onu ararız. Belki bir ömür belki yanı başımızda, belki de elimizin tersiyle kovmuşturuz.
Aslında güzel bir şarkıya benzer aşk ama kolay mı güzel bir şarkı yazmak?
gece rüyalarından atamadığın,
gündüz aklından çıkaramadığın,
kendi derdinden çok onunkini düşündüğün andır işte, ingilizlerin dediği gibi "fall in love" aşkın içine düşmektir birazda. Aptallaştığın andır. Eğer gerçekten aşıksan, aşık olduğun kızın sevgilisiyle görüp çok yakışmışlar diyebilmelisin. Yoksa sadece kendini düşünen bir bencildirsin. Her neyse ben de aşkımı anlatmak isterdim ama o kadar duygusuz bir kıza aşığım ki söyleceğim her söz nefesimde düğümleniyor. Gözlerim körken artık konuşamıyorum da; kulaklarımla rüzgarın sesini dinliyorum. Lodosu bekliyorum alsın götürsün beni buralardan en hırçın dalgaların arasından geçirsin ıssız sahillere vursun ama bir daha beni geri getirmesin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)