Popüler Yayınlar

28 Şubat 2012 Salı

Benim hikayemde aşkın adı sensin
ruhun mu soğuk
gözlerin mi buzdan
bilemedim
öyle bir şeysin ki sen
İçimi ısıtan güneş gibi...
bakmaya cesaret ettiğim her an
kör olur ellerim
gölgen güneşime nufuz eder
karanlıkla aydınlığın buluştuğu yerde
ben hangisindeyim
seçemedim
kuzey rüzgarları saçıyorsun gözlerime
yapma
bırak verem olan aşkım efsun olsun
çünkü ben
Sürgünü yaşıyorum sana en yakın uzakta
Hasret saçıyorum adım attığın her yere
Hüzün ağaçlarına kazıyorum ismini
anlatamıyorum
Benim hikayemde senin adın aşk
...

18 Şubat 2012 Cumartesi

80ler,90lar ve 2000ler

öncelikle saygıdeğer okurlarıma selam olsun, ne zamandır bir yazmıyordum havuraya. Havuraya demişken doğu karadeniz diline özgü bir kelime takılmayın ona. Her neyse ne zamandır yazmıyorum dedim işte. Aslında 1 ay boyunca eşşekler gibi yattım ya. Yat babam yat, yatmaktan sıkıldım o derece. Arkadaş ne kışmış sürekli kar yağ yağ yağ. Sokağa çıkmaya üşeniyor insan. En son 2002de görmüştüm bu karı, ondan önce 1998 ondan önce zaten kar tuttuğunu bile hatırlamam. Avcılarda otururken hep tvden görürdüm karı. Ankarada cocuklar kar oynuyor. Ulan o zamandan uyuzum ankaraya. Gerçi şimdi de yine ankaraya yağsın istanbula yağmasın istiyorum. Her neyse konumuz o değil. Şu #90lar #80ler geyiğine girenlere seslenmek için yazmak istedim şu yazıyı. Biraz hıncal uluç vari olacak ama yapacak birşey yok. Neymiş efendim 80lerde evde soba varmış. Oha amk yuh çüş falan yani. Abi sene 2006 sene 2007 sene 2008 bizim evde soba vardı. Aslında ev sahibinde doğalgaz vardı ama biz kiracı olduğumuz için yaptırmadılar. Zaten 2003te kayışdağına geldi doğalgaz. Ha bu arada sene 1993 1996 falanlar filanlar. Bizim ev gayet kaloriferliydi. Ve sene 2012 hala sobalı evler vardır. Zaten doğalgaz sobanın yerini tutmuyor arkadaş. Nerde o eski sobalar diyenin ta mına koyim. O kadar güzel tutuorki. Abi hiç unutmam annem bi yakıyordu sobayı. Sıcaktan sobanın arkası kıpkırmızı oluyordu bazen. Atlet kilot oturuyorduk ama bi mutfağa git su almaya yolda donarak ölebilirsin o derece. O yüzden ben hiç özlemiyorum o sobayı. Ayrıca sobanın üzerinde de ben hiç kestane kızartmadım. İlk okul kitaplarında görmüştüm. Ama cok güzel fındık kızartırdım. Tek tek kırar biriktirirdim. Sonra da koyardım sobanın üzerine o kadar güzel kavrulurdu ki onun yemenin tadı ayrı. Ha bi de kurban bayramında evde çiğ et cok oldugu için dolaptan alır alır sobanın üzerinde kızartır yerdim. Arada çiğ de yerdim. Çiğ et daha lezzetli aslında inanın neyse öyle işte bu soba olayı. Ya varya liseye giderken eve internet aldık. Tabii o zamanlar laptop yok. Var da cok lüks. Benim oda buz gibi, kışın knight oynayacam diye o soğukta sabaha kadar dururdum. O sayede soğuğa karşı resmen bir refleksim mi oldu dyim bağışıklıkmı diyim. Neyse anladınız siz onu. Ha bu arada 90lar geyiğine giren tipler, mahalle maçı yapardık falan filan diye bi geyiğe girerlerdi. Bizim mahallede o hala devam ediyor olabilir. Ben oradan taşındım gerçi, bu oturduğum sokakta da cocuklar camdan cama metin 2 muhabbeti falan yapıyorlar. Neyse ama 2005e kadar mahalle maçı yaptım yani. Hele 1 sene geriye gelince sabahtan akşama kadar oynardım. Neyseki bi kıza aşık oldum da onla ip mip atlamaya gittim :D şaka şaka ne ipi ya voleybol falan oynuyorduk işte. Zaten ben o ip atlamayı hiç beceremedim. Bu arada su 90lar muhabbetinde kızlar hiç lastik oynadıklarını ip atladıklarını yad etmezler. Kızlar biz sinek arabasının arkasından koşarken sizin memelerinizi ellemeye çalıştığımız günleri gururla anlatırken, lütfen çekinmeyin, bastırmayın duygularınızı devam edin zıp zıp ip atlamaya =). Ha bu arada 90ları arıyorsanız ya da 80leri lütfen gidin malatyaya falan orada bulacaksınız. Çünkü oraya daha teknoloji bu kadar uğramadı. Benim 90larım çok daha güzeldi. Güvercinlerimiz vardı. Bi kumru büyüttüm saldım doğaya. Mesela mahalle maçının ortasındayız. Deli gibi bi güvercin görelim koşan. Aboooooooo kaçak var diyip direk çıkardık çatılara sonramınan kuşu indirmeye çalış. Neyse yaklaşık bi 4 5 yıl apacilerin harman olduğu yerde yaşamıştım ben 96 2000 arasında. İlk başta sakin mazbut ben, markete gitmeye korkuyordum. Çünkü hangi sokaktan markete gitmeye çalışsam, giderken kesin dayak yedim :D ama hepsinin plakayı da aldım. Daha sonra kendi mahallemdeki cocuklarla tanıştıkça, çevre edindikce dayak yediklerimin hepsini tek tek dövdüm. Bazen tuttular vurdum o da oldu :D ama iyiydi yani. Esenyurtun en pis siirtlileri korurdu beni. Buradan Muzo Muro Dino ve yunise selamlar saygılar :) Bunlar 4 kardeşti aslında bir de 5. kız kardeşleri vardı. Ama siirte kızları saymazlarmış onu da orada öğrenmiştim. Aslında kürtlerle hiç muhattap olmazdım hatta hep onlarla kavga ederdik ama bunlar şafi kürtlerindendiler artı ev sahiplerimizdi ayrıca beni de cok severlerdi. Neyse hani piskologlar cocukluga inmek gerek diyor ya. Haklılar =) mesela şimdi yanımda kimse olmasa bile karşımda kim olursa olsun ağzıma geleni söyleyebiliyorum. Galiba arkamda hala bunlar var sanıyorum. Gerçi her yerde arkamda birileri oldu cok şükür. Mesela şimdi okuduğum okulun cevresi tamamen hemşerimmiş. Çoğuyla tanıştım, bir durum olursa önce bize gel diyorlar. Ama kuzenimin yanımda birini bıçakladığını gördükten sonra pek kavga etme taraftarı değilim. 90lar böyleydi işte istanbulun texsası esenyurtta büyüdüm. Ha ne mi oldu o cocukları dövdükten sonra. Markete giderken ya 10 kişi falan gidiyorduk ya da sürekli sokak değiştirerek :D caddeye gelince bir huzur doluyor insan anlatamam :D 2000lerde de kadıköyün dağında yaşadım hala da buralardayım. Ama inanın hala 80lerden 90lardan iz var burada. Mesela yazın insanlar dışarda hep beraber otururlar, çay içerler falan. Ama hemen 2 kilometre ötede ataşehirde bunu göremeyiz. Bu arada şu leyla ile mecnunu izledikce mahalle bakkalı kavramını özlediğimi farkettim. Artık her şey caddede. Eskiden öylemiydi. Mesela bizim eski mahallede taa 2006 yılına kadar bakkal vardı. Giderdik sporcu kağıdı alırdık, misket alırdık. Bu arada şu problemlerde miskete bilya diyorlar ya. Acayip sinir olurum o duruma. Kaç kez hocaya, hocam bu bilya değil Misket amk misket diyesim geldi. Evet dostlar esen kalın, bi ara gelin çayımızı için. Artık kalemimden hüzünü eksik etmek neşeli şeyler yazmak istiyorum. Aslında en cok yapmak istediğim şey siyasi yazılar ama siyasetin sonu yok o yüzden cok uzaktan bakıyorum ona. Sportif yazılarda yazabilirim ama artık bir şeyler yazıcam. Çok sayıda mail ulaştı da, kenan komutan kenan komutan ordunun başına geç dediler. Neyse devam etmiyim iyi geceler 80den kalma yaşlılar. Aslında sizin derdiniz 80ler 90lar değil =) yaşlandınız mına koyim tek derdiniz onu kabul edemiyorsunuz. Sonra yeni gençlere hep bi bok atmalar falanlar filanlar.

18 Kasım 2011 Cuma

gözlerime mi inanayım
yoksa
hislerime mi güveneyim
bilemedim.
Aklım hangisinin yolunda anlayamıyorum,
eski bir adamım!
gözleri yakını göremeyen
yüreğiyle yolunu arayan
aklına güvenmeyen
eski bir adamım.
Son damlamı akıttıktan sonra unuttum diyorum
o an
işte o an
ruhum ondan bir parça getiriyor gözlerime
kin
nefret
intikam
inan hiç biri yok gözlerimde
sadece sen varsın
tüm günahları işleyip gelsen
benim yerime yanar mısın desen?
ne olduğunu bilmediğim umutlarımı
gözlerine tutuşturup yakarım
kıldan köprüden sonsuzluğa atlarım
ha sensizlik
ha sensiz cennette sonsuzluk

7 Kasım 2011 Pazartesi

kasım

kasım da aşk başkadır derler, biri de dediki eğer yalnız yaşamaya alışmışsanız o zaman sizin için aşk baka kasımdadır. Hayko da derki bir aşık inandı çok sevdi diye terk etmek kanun mu aşk kitabında? O değilde hayko şu aşk kitabı şarkısını müthiş söylüyor ya, normalde slow şarkıyla insan dertlenir, ama yok bu şarkıyla dertleniyo insan ister istemez. Neyse bu bayram günü evde yattım saat 1e kadar. Benden adam olmaz walla, neyse napsam ki şimdi burada yatsam mı yoksa spora mı gitsem. Ya da size bir kızı mı anlatsam :D. Hoşuma giden kızları anlatmayı seviyorum ya :D neyse anlatmadan önce büyük üstad Adnan Oktarın özdeyişi ile başlamak istiyorum. "Güzel olan kızlar bence her zaman haklıdır" Tabii ben buna bir şey eklemek istiyorum. Hani tayip reyiz egemenlik kayıtsız şartsız lafına, 5 senede biri eklemek istemiş ya zamanında. Bende güzel olan kızların haklılıklarının gideri olan yaşa kadar sürmesini eklemek istiyorum. Yani hülya avşar gençken tamam haklıdır ama şimdi ne dese haksız. Yaşlanmışsın abi sen çık artık sahneden bırak kendini yeni yeşil gözlülere, mesela ezgi asaroğluna bırak. Çık emekli ol, bu arada bir şey daha eklemek istiyorum hülya, her ne kadar yaşlı olsanda hadise senden daha çirkin. Ama vücud mu yoksa yüz mü dersen cogu erkek vucud der ki hadiseninde belli bi piyasası olmuş. Neyse bunlar dün o ses türkiyeden bilinç altımda kalanlar. Bir de bi kız cıktı cok güzeldi ama seçmediler onu, nasıl seçmezler ya neyse 2 dakka duraklama kahvaltım yanacak yoksa. Neyse kahvaltımı hazırladım. Ama size anlatacam o iskadinav güzelini, hatta kalın sayın okurlar

29 Ekim 2011 Cumartesi

nasıl geçti habersiz

Nasil geçti habersiz..o güzelim yillarim
Bazen gözyasi oldu.. bazen içli bir sarki
Her anini eksiksiz .. dün gibi hatirlarim
Dudaklarimda tuzun
Içimde durur askin

Hani o saçlarina taç yaptigim çiçekler
Hani o güzel gözlü ceylanlarin pinari
Hani kuslar agaclar..binbir renkli çiçekler
Nasil yakalamistik saçlarindan bahari

Ben hala o günleri anarsam yasiyorum
Sanki mutlulugumuz geri gelecek gibi
Hala güzelligini kalbimde tasiyorum
Dalindan koparilmis
Beyaz bir çiçek gibi

Türk sanat musikisinn en güzel örneklerinden biriyle yine sizlerin karşınızdayım. Siz kimsiniz bilmiorum ama ben türk sanat musikisini, udu neyi cok seviyorum.

Aşkların en güzellerinin ölümsüzleştiği şarkı sözlerinin; en güzel seslerle dansıdır, Turk sanat musikisi... Alır götürür sizi sandalyenizden, bir bakmışsınız eski aşkınızla her zaman buluştuğunuz yerde birbirinize ürkek ürkek bakarsınız, boğaziçini izlersiniz beraber ya da bir bakmışsınız kız kulesinin tepesinde gelen gemileri seyir ediyorsunuz. İşte böyledir türk sanat musikisi..

Kavuşamadığınız aşkların en güzel tesellisidir türk sanat musikisi eşliğinde döktünüz yaşlarınız.Hiç denediz mi söylemeyi, eğer denerseniz bilin ki sesiniz sizi ele verir. Aşkınızın hasreti kadar uzar o bamteliniz, hani aşkınızı derdinizi kimseye anlatamazsınız ya, işte o an herkes anlar sizin aşkınızı

11 Ekim 2011 Salı

son bahar

bugün çok güzel bir gündü. Sabah kalktım tabi sabah derken saat 10 da neyse yine ilk dersi kaçırdıktan 2. dersin de ilk dersini kaçırdıktan sonra ilk mekatronik dersine girdim. Neyse dersi siktir et, yurt işini ve buhaka kesin kayıtı hallettikten sonra yoğun sağanak yağmur altında bebeğe yürümeye karar verdim. O kadar güzel yağıyordu ki yavaşça indim aşağıya, böyle bebeğe inen yoldaki ağaçların arasından yağmurun sesi saçlarına inişi falan o kadar güzel ki anlatamam, yaşamak yağmurdan zevk almak lazım. Tabii ki kimse sevmez böyle şeyleri kapalı bulutlu yağmurlu havayı sevmezler, hemen şemsiyelerini asarlar kafalarına. Yok arkadaş yağmurdan öleceğimi bilsem yine de şemsiye kullanmam. Boğaziçi ayrı bir güzeldi bugün nedense. Neyse otobüse bindim ve beşiktaşa geldim. Dürümcede dürümü yedikten sonra vapura bindim, her zamanki gibi çayımı alıp dışarı çıktım. Hava soğuk olduğundan pek kimse yoktu dışarıda. Gerçi daha o kış soğuğu yoktu ama olsun özlemişim soğuk havada rüzgar eserken çayımı yudumlayıp içimi ısıtmayı. Kadıköy'de indiğimde trafik müthişti. Yürüyerek spor merkezine gittim. Her neyse işte bugün de böyle bir gündü.

6 Ekim 2011 Perşembe

sevgiler sokağı

sevgiler sokağına girdim
çıkarım sanıyordum
yanılmışım
çıkmaz sokakmış
sokağın sonuna geldiğimde bir bahçeli ev gördüm
yem yeşildi
yeşillikler arasında sarı laleler
sarı laleleri sulayan ufak bir kanal
dalmışım işte orada
öyle bir dalmışım ki tekrar nefes almaya çalıştığımda
çoktan ölmüştüm ben
ölmüşüm işte nasıl ölmüşüm diye sormayın bana
beni öldürenler zehirli laleye de suç bulmayın
ona bakarken kör de olsam
onu izlerken kendimi de kaybetsem
onu elime aldığımda ölsem de
suç bulmayın sarı çiçeğe
yeşilliği ancak bu kadar güzel bize izlettirebilirdi bir lale
sonrası
bildiğiniz şeyler işte
önce soğuk bir odada beklemek
ya da tenim mi soğumuştu
ne zaman ısındılar ki zaten
siz bilmezsiniz tabii ki
elinizi nefesle ısıtmanın ne demek olduğunu
narin lalem daha hiç kış görmedi
acaba kışın ne yapacak diye düşünmekten
kıldan köprüden uçuruma sürüklenmişim
zebaniler burada
onlar sevgiler sokağındaki kimsesizleri kullanırlarmış
çünkü en iyi onlar yanmayı bilirlermiş
bu öyle alevler içinde yanmak değil
soğuktan titreyerek yanmak
parmak uçlarından başlar dudaklarına kadar devam eder
artık titreyecek haliniz kalmamıştır
işte cehennem böyle birşey
dondurucu soğuktan atarlar alevin içine
yanarak bağırışlarınız duyulmasın
sesiniz çıkmasın diye
işte o an gözlerinizdeki çaresizliktir en büyük haykırışlarınız
sevgiler sokağında rastlaştığınız bir dostunuzu ararsınız
şefaat etsin diye
herkes öldürdüğü sevginin şefaatçisi olacak işte o gün
gözleriyle öldürenler gözleriyle
bıcaklarıyla öldürenler bıçaklarıyla
şefaat edecekler
ama bu şefaat öyle şefaat değil işte
öyle bir şefaat ki bu
anında siz bulacaksınız kendinizi o alevlerin içinde
sevgiler sokağında kaybolmak böyle bir şey
sonra kara gözlü biri gelecek
ve bizi alıp ebediyete götürecek