evet linkini verdiğim site yağmurlu havaları seven insanlar için birebir. Şuan kulaklıklarım takılı harbiden de o havayı veriyor. Zaten yağmuru çok severim ben asla şemsiye kullanmam havalarda bu aralar çok güzel yaz gelse de yağmur yağsa işte o en güzeli tıpkı kış güneşi gibi
Popüler Yayınlar
-
Bu deyimi çok severim, genelde insanlar bunu atasözü sansa da deyimdir bu. Neden deyimdir? Çünkü herhangi bir deyimin görevini yapıyor. Tabi...
-
Evet gençler, yanlış duymadınız benjamin. Ünlü japon futbolcu benjamin. Liseliler sittin sene hatırlamaz zaten yaşıtlarım da hatırlamıyor. B...
-
Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.
-
galatakulesiyim ben kalabalığın arasından sana bakmaya çalışıyorum sana, kız kulesine.. boğazın inci tanesine mavilikler arasından yeşil...
-
bırakalım dünyayı gözlerimiz gülsün dudaklarımız dudaklarımız konuşmasın dudaklarımız açılmasın yıldızlara bakalım gözlerimiz gülsün, ...
-
Evet lise birinci sınıfta tanıştığım oyunun adıdır kendisi. Çok vaktimi çaldı benden, hatta hayatımın kırılma anlarından biridir bu oyun. Bu...
-
saat 3.30a geldi ben rapor yazacam diye hayal ederken 3 manuf raporu ve diğer dersler beklesin umut sarıkayanın yazısını okuyorum. Sizinle d...
-
Ben bu insanları hiç anlamıyorum. Dışarıda kimseyi rahatsız etmeden çiseleyen yağmuru gören herkes şemsiyesini çekmiş; şemsiyesi olmayan da...
-
evet şu cümleyi kullanamamak 3 yıldır okuduğum mühendislik bölümünde bana en çok koyan şeylerden biri :P mesela bir yaralı var oradan hemen ...
15 Mayıs 2011 Pazar
14 Mayıs 2011 Cumartesi
her şeye rağmen
atv'de cuma günleri yayınlanan gerçekten güzel bir dizi. Diziyi özet geçeyim önce aşk , intikam falan filan. Dizinin senaryosu gerçekten güzel ilk 8 bölümünü izledim ezelden sonra atvde beğenerek izledğim ikinci dizi. İzlemenizi tavsiye ederim demokrat partinin kuruluş yıllarında geçiyor. Chp statükosunun tüm yurdu esir aldığı bir dönem bu, ismet inönü dönemini chp iyi anlarsa neden hiçbir zaman halk tarafından seçilemediğini de çözer. Cumhuriyet kurulduktan sonra ki önce cumhuriyetin nasıl kurulduğuna bakmak lazım neyse o cok uzun hikaye kurulduktan sonra ülkede bir aristokrat zümresi meydana geldi bunlar genelde şehirde yaşayanlar bir de köylüler bunlarda bildiğin köle örneğin bir köylü 10 liradan sadece 2 ekmek alabilirken bir şehirli 2 liraya sınırsız ekmek alabiliyordu. Ayrıca köylüysen ikinci insan muamelesi görüyordu. Bunları bana 80 yaşını aşmış dedem anlatmıştı, dizide de bunları az çok görebiliyoruz. Köylülerin kurduğu cumhuriyet birden balolarda eğlenen şakşakçıların eline geçmiş. Neyse izlemenizi tavsiye ederim. Ayrıca dizinin ana konusu da gayet güzel, her şeyi yazmayalım gözler görsün kalanlarıda..
12 Mayıs 2011 Perşembe
yalın kalmış bir yazı
yine anlamsız bir başlık atarak başladım yazdıklarım saat an itibariyle 04.53 5e kadar yazıyı yetiştirip tam 5te uyumak ve saat tam 11de kalkmak hedefim. Bu sefer bunu başaracağım inanıyorum. Neyse kaç gündür birşey yazamıyordum buraya, kaç gündür arabayı tamamlamaya çalışıyorduk. Yarında testleri yapıp almanyaya yolcu edeceğiz. 2 hafta sonrada biz akacağız. Bu seferde inşallah bir aksilik çıkmaz. Neyse bunuda geçtim, buraya neden birşeyler karalayacağım bugün onu söylemeden önce inci sözlükteki sol framede yalnız nedir başlıklı konu hortlamış gene, radyoda da slow türk açık, harbiden yalnızlık nedir ki? Bu soruya verebileceğim bir yanıt yok ama incideki bir kaç tane tanım hoşuma gitti. biri turkcellden mesaj gelince heyecan yapmak, öteki telefonu saat niyetine kullanmak. Çok şükür o kadar da yalnız değiliz :) Bedenim her ne kadar yalnız olmasa da ruhum benimde yalnız aslında. Uzaklardan bakıyor etrafa ama yok yani ufuktan çoktan kayboldu. Yapacak bir şey yok deniz kokan yeşilliklerde bekleyeceğiz. Neyse bugün yine yakından tanıdığım bir dostun 20 gram uğruna satışına şahit oldum. Ulan altının 20 gramı bile bu kadar değerli değildir herhalde. İyice iğreniyorum şu yaşadığım şu dünyadan ama yapacak bir şey yok yine ölene kadar bekleyeceğiz.
çürüyen duygularımı yeşerten yağmurları bana veren bulutlar; çekilmediler güneşin önünden artık erezyona uğruyo her bir parçam, birdaha yeşeremeyecekler gibi...
2011 hayatımın en iğrenc yıllardan biri olacak resmen GS bu kadar kötü, herşeyimde gs kadar kötü
5 Mayıs 2011 Perşembe
öylesine bir şey
Hani hep kendini farklı sanarsın ya. Yani sen farklı sanarsın diğer insanlardan kendini. Hele bu bizim millette artık nerede öğretiliyor bilmiyorum ama böyle bir adet var işte. Örneğin siyasete gelince olay herkes başbakan kesilir öyle bakan falanda değil ha başbakan. Her şey ondan sorulur kafasına göre takılır. Askere gelince olay ulan ben general olsam şöyle bitirirm terörü israile saldırırım yunan adalarını alırım cart curt. Her konuda böyle komikliğe gelince herkes cem yılmaz olur birden. Çoğu insan kendini yakışıklı görür en az kenan imirzalıoğlu kadar. Bu durum kızlarda çok daha barizdir. Kimse aynaya bakmıyor herhalde ya da işte bir şekilde insan dünyanın çilelerine katlanabilmek adına kendini kandırıyo olabilir. Yoksa yok yani bir tane daha shakira :) Sonra tabi aşık olursun bir kıza, şansın var iyi bir birlikteliğiniz başlar yoksa uzaktan seversiniz unutana kadar. Ama mesele bu değil mesele, kızın diğer kızlardan farklı olmasıdır. Hani sen seviyorsun ya eğer sen farklıysan senin sevdiğinde farklı olmalıdır. Mesela ilk çıktığı çocuk kesin sensindir. Ya da en cok sana aşık olmuştur. Ya da ilk senle öpüşmüştür tabi seviye gittikçe de düşebilir... :) bir bakmışsınız siz onun ilk kocası bile değilsiniz. Olabilir yani her şey bizim için sonuçta, ama herkes kendini kandırır işte. Sorarsın nasıl lan kız dersin. Çok iyi abi, diğerlerinden çok farklı namuslu, titiz .... sonra beni çok seviyo çok mutluyuz falanla başlıyor. Ya da abi kız çok güzel ya kız çok zeki kız bilmem ne bilmem ne çoook çoook iyi o yüzden beni zaten seçmezdi kız çok farklı abi falan dersin avutmaya çalışırsın. Ama buradan o kişiye Hasssiktir diyorum. Neyse bir gökyüzüne bakalım şimdi de. Bizim görebildiğimiz binlerce yıldız göremediğimiz milyonlarca yıldız her yıldızın gezegenleri her gezegenlerin uyduları bir de tabi binlerce yıldıza sahip galaksiler. Kainat böyle işte her yıldızın etrafında dönen gezegenler her yıldızın etrafında döndüğü galaksiler. Ve biz o gezgenlerdeki milyarlca insandan biriyiz. Baktığımız zaman evet herkes farklı ama o fark nedense herkesde aynı. Söylemek istediğim kainatta şuana kadar yaşamış insana denk gelecek sayıda yıldız var ve yine buradan baktığımız zaman aslında hepsi sanki bizim için aynı. Yaklaştıkca farklarını farkediyorsun ama bunlar pek senin istediğin gibi çıkmıyor mesela. Sonra o çok mutluyuz abi sonsuza kadar beraberiz bu kızla lafı birden abi onunla geçirdğim her ana lanet olsun der durumuna düşebiliyor. Belki mahşerde herkese bir gezegen verilecek. Biri dünya gibi şelaleri yeşillikleri olan ya da güneş kadar sıcak ya da buz gibi gezegen. Belli mi olur? Ya da cennet te cehennemde dünya ölen beden sorgusun ardından duruma göre tekrar dünyaya yollanıyor başka beden halinde ve günahlarını değişik şekilde çekiyor, hiç belli olmaz bu işler. Neyse konumuzu saptırmayalım. Konumuz farklı olmak, işte bu farklı olmak bakılan yere göre değişen bir şey. Abi bu farklı dedğin aslında en az herkes kadar aynıymış.
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Tatil değerlendirmesi
23 nisan paskalya ve 1 mayıs tatillerini kapsayan uzatılmış "breakimiz" Ve işte an itibariyle bitmiş. Yok artık öyle saat 2ye 3e kadar kalkıp gezip tozmak internette boş boş gezmek. En son perşembe bir şeyler karalamışım. Vakit ne kadar da çabuk geçiyor be bir bakmışım yaş 50 olmuş saçlar gitmiş göbekli bir adam olarak bugün yazdıklarımı okuyorum. Acaba o zaman bugünleri nasıl okuyacağım çok merak ediyorum. Kel göbekli godoman bir patron olarak mı bi dakka lan godoman olursam kesin saç ektiririm kel kalmam heralde amk. Ya da yakışırsa kızlar öyle hasta olursa bana kelde kalabilirim. Yok ya siksen asla param varsa giderim en iyi saç ekim merkezinde ektiririm ben o saçları. Hele en çok özendiğim saç tipinden, arka sokaktakilerdeki yok lan arka sıradakilermiydi ya da arka sokaklar herneyse orda bi komser vardı adı murat uzun boylu gür saçlı. Boyu uzun olduğu için mi yakışıyordu acaba ona o saçlar ya da o adam kel olsa da yakışıklı olur mu? Neyse mesele o değil mesele benim saçlarımın doğduğumdan beri seyrek olması, neyse godaman olursa bu sorunu çözerim arkadaş ben. Allaha şükür dökülmüyorlarda, dökülmedikleri sürece başımın tacılar.. Ya bir de zengin bir adam değilde, herhangi bir fabrikada mühendislik yapan ortalama bir ücret alan göbekli kirli sakallı saçları arkada kalmış ama rengi ağarmamış biri olarak okursam bugün yazdıklarımı? O da olabilir ben ona da hazırlıklı olayım. Öncelikle aklıma sıçayım derim, o zamanlar o kızı ne kadar düşünüyordum diye. Düşündünde ne oldu amk derim. Öteki tarafada çalışmadın doğru düzgün gençliğinde bu tarafa da ders çalışmaktan yanlış kızlara gönlünü kaptırmaktan gençliğnin en güzel yaşlarını mal mal harcadın derim. Ya da bi dakka lan ben minyonum sonuçta 50 yaşında bir tarkan gibi neden olmiyim. Ağaran saçları siyaha boyatırım. Sakalları da kızıla, çok iyi çok da güzel olur amk. Evlenmiş olurum herhalde o yaşta. Eğer aradığım kadını bulamamış(ela-yeşil-gri(fin rus ukrayna menşeili) ya da türk ama balkan göçmeni ya da beyaz tenli ama gözleri renkli saçı da sim siyah ya da kızıl tabi dırdır falan olmazsa süper olur. 2009dan 40 yapacak kadar zeki olmasına falan da gerek yok zaten çok zeki kadını napacaz. Tabii zengin olur altıma bi bmw falan çekebilecekse zekide olabilir.) ve akrabaların zoruyla bi kadınla evlenmişsem belli bi yaştan sonra eşim benm için yemek hazırlama aracınada dönüşmüş olabilir. Tabi bu devirde öyle bir kadında yanımda cok durmaz herhalde. Herneyse ne diyordum ben bir rapor daha bitti bi ödev bi tane daha rapor var yazılması gereken ama saat olmuş 4 artık yatalım. Her sabahki gibi saati 8.30a kuruyorum. Bu sefer allahın izniyle kalkazam inzallah. Eğer şu sabah kalkma olayını varya 10 dakka ileri ala ala 11 12 13 14 artık duruma göre o saatte uyanmazsam varya. O eşik noktasını kırarsam varya ben bu dünyanın a. korum walla korum. Şu son yazdığımdan bende bi bok anlamadım. Özet geçeyim 8.30a kurduğum saatte yani 8.30da kalkarsam ben bir vehbi koç olurum. Zeka var bende ama okumak bana göre değil. Bugün ben çırakken bi bakmışım yarın benimde çıraklarım olur. Neden l1de berberde 2 gün çalışıp kaçtığım berberde bu mentaliteyle durmadım bilmiyorum. Ustaya bakacağıma hep yoldan geçen kızlara baktım ya tabi birşey öğrenemedik. Zaten o gün kendime söz verdim lise bitince saç traşına senede 1 kez gideceğim diye. Şuan ne güzel benmde çıraklarım olacaktı. Manuf falan filan uğraşmayacaktım. Gündüz iş akşam internet cafede frp oyunları oynayacaktım. Bu okul yüzünden frp oyunlarıda oynayamıyorum. Halbuki wow hiç oynamadım. Hep kınayt oynadık biz gerçi ben kınayta hiç kınayt demedim knigte diyen duydum gınayt diyen duydum ama naytı hiç duymadım. Ama cok şükür ingilizceye hazırlıkta iyi çalışmıştım. Bu arada know fiiline hepimiz kınow demiştiriz vırite de dedik way anasını nerdeeeen nereyeeee şimdi ingilizce yazıp okuyoruz gerçi profu c ile geçtik ama hep o ko yüzünden 75 oldumda ne oldu sattık çarı adam gibi pk bile yapamadık hem muharrem yüzünden :D gerçi düpte yoktu amk sefil sefil geziyordu çar. dupeyi biliyorken öss çalışıyorduk tam üniv kazandık dupe olayı bitti. Neyse çok şükür hazırlkta çarı satıp kurtuldum o oyundn. Ama bi wow oynamak isterdim yani ah be makine mühendisliği naptın siz bana. Yazının sonunu getiren arkadaş lütfen bana mail mesaj falan filan atsın ona buraya kadar okudğu için şükranlarımı sunacam... ^^
29 Nisan 2011 Cuma
yine benzer bir gün
evet yine benzer bir günün son saatlerinde blog sayfamla başbaşayım. Bi de beni bu saatte dinleyen panpam pelin var ben yine ben ve pelin. Televizyonda libyadaki kadın savaşçılarla ilgili haber var. Krizden çıkmak için amerikanlar iyi silah satıyorlar bu savaşta. Sonraki haber ingilterenin 2. veliahtının düğünüyle ilgili. Adam kral olacak belki de. Bir de bu aralar kanal istanbul çıktı. Yani kanalın doğrultusu iyi seçilirse güzel olur ancak bizim ülkemizde yeni zenginler türetmekten 2 gramlık ormanlarımızı yoketmekten başka bir işe yaramaz.
Havalar hala kötü. Yine ramazan ayı gelene kadar yağmurlu bozuk olur ramazanda da kavurur bizi. Belki de biz bunu hak ediyoruz bilemeyeceğim. Ama ben alanyaya gitmek istiyorum :) favori ırkım finler :D neyse ben aslında laptopun başına manuf raporu yazmak için oturmuştum ama bir gıdım ilerliyemedim. Nese sonra devam ederik..
27 Nisan 2011 Çarşamba
randevü-umut sarıkaya
Bizim de buna benzer çok anımız oldu. Ama genelde galip çıkmasını bilmiştiriz :) ya da biz de umut sarı kaya gibi el sallamıştırız. Hele alanyadaki bir anımı anlatsam. Gülmekten yarılırısınız ama şimdilik mahremimizi açmaya gerek yok :P
RANDEVU
Her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. İşte dolmuşta onun eve doğru gidiyorduk. Aman allahım ne kadar dakolay olmuştu her şey. Normal insanlar gibi buluşmuş yemek yemiş, biraz içki içmiş ve evine gidiyorduk. Hiçbir falso yapmamıştım. Ne aşırı bir taşkınlık ve coşum hali, ne de aşırı bir çekingenlik. Esprilerim yerinde ve dozundaydı, ucuz bir insan gibi asılmamıştım, bar köşelerinde onu öpmeye çalışmamıştım. Görünen o ki gecenin sonunda muvaffakiyete varmam işten bile değildi. Ve işte gidiyorduk. ''Daha hızlı sür be arabacı daha hızlı sür'' diye içimden haykırdım şoföre. Yüzümde belli belirsiz bir sırıtış hasıl oldu. Camdan sırıtarak dışarıyı izlerken yansımadan bana baktığını farkettim. Kafamı çevirip gülümsedim. Yüzünde hafif bir tedirginlik vardı. Bu iyiye alamet değildi. Ulan sakın loş ışıkta çekici gelmiş olup da davet edilmiş, şimdi de yol boyunca bir iç hesaplaşmaya girip ''nerden davet ettim bu gudiği'' diye düşünüyor olmasındı. Yolda vazgeçilecek adam mıydım ben? Tek istediğim şu eve hemen varmaktı. ''Umut eve varmak üzereyiz'' dedi. ''Ne güzel '' diye geçirdim içimden. ''Çok yaklaştık, şu para üstünü istesen, hala vermedi şoför'' diye fısıldadı. İşte o an bu gecenin sonunda yalnız yatacağımı anladım.
Şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözündekendi hakkını bile savunamayıp bir kadına sahip olmayı bekleyen bir yavşak olacaktım. Ya da şoförle anlamsız bir tartışmaya ''nasıl verdin abi, vermedin ki mızımızz mızz'' gibi son derece tırt bir cümleyle başlayacak, gittikçe sönen bir ses tonuyla ilk cümlemi bile bitiremeyecektim. Belki bir anlık duygu patlaması ile şoföre küfredip fren sesini işitmemle dayağı yemem bir olacaktı. Olabilirdi bütün bunlar. Ve ben hissediyordum ki iki durumda da bu gece yalnız yatacaktım. Sadece cebimde 50 milyonla bindiğim için o çok beklenen, uğrunda parfümlerin sıkıldığı, kıyafetlere dikkat edildiği gece boka sarıyordu. Paramla rezil olmak sanırım buydu. Gözlerim dolmuştu resmen... Olabildiğince makul bir ses tonuyla ''pardon 50 milyondan iki Kadıköy vardı da...'' dedim. O son ''da'' ekini ne diye söyledim diye söyler söylemez hemen pişman oldum. ''Tamam, kardeşim vericez aklımda'' diye homurdandı şoför. ''Hayır, çok yaklaştık da o bakımdan yani'' dedim gergin gergin... Resmen dayağı çağırıyordum. Dikiz aynasından sinirli sinirli baktı. Bi müddet sonra Pelin ''yahu kardeşim durdur şunu durağı kaçırıyoruz. Durdur, ver parayı'' diye bağırdı şoföre. Araba durdu. İkimiz ayağa kalktık. Şoför söylenerek bozuk para araken Pelin indi, ben de şoförü bekledim. Arkadan gelen polis arabası şoföre ''dolmuş bekleme yapma'' diye uyarıda bulununca aceleyle arabayı çalıştırdı şoför. Kapanan kapının camından kaldırımdaki Pelin'e baktım. Panikle şoföre dönüp ''abi?'' diye sorarcasına bağırdım. Pelin kaldırımda bana bakıyor dolmuş beni almış götürüyordu. Şoför ''tamam bilader ileride indircem ben seni, ceza yiycez...'' dedi. Bastı gaza. Peline ''ileride ileride'' diye işaret yaptım. Görmedi sanırım, nokta gibi kalmıştı zira. Aksi gibi telefonun da şarjı bitmişti.
İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma vegüvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. Umutsuzca Pelin'in olduğu yöne doğru koştum. Ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca Pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. Yanımdan arabalar vızır vızır geçiyordu. Ter içinde kalmıştım.
Tam umudumu kaybettiğim anda Pelin bir taksiyle belirdi. Ne güzel de belirdi. Beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. Sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusundayardımcı olacaktı bana. Elimde sıkı sıkı tuttuğum paralara baktı uzun uzun. Paraları cebime koydum. Terlediğim için biraz uzak oturmuştu. Şoförle kavga ettiğimi anlattım. Pes etmeyecektim bütün silahlarımı kullanacaktım. Taksiyi durdurup bir tekel bayiine girdim. Elimde siyah poşetteki biralarla geldiğimi görünce tiksindi sanırım benden. Düğüne giderken arabayı durdurup bira alan ayyaş akraba gibiydim. Ama içki onun tekrar bana ilgisini arttırabilecek yegâne araçtı. Ve fakat takside birayı açıp içmek, olmayan imajımı zedelemekten başka bir şey değildi. ''Eve kadar bekleseydin keşke'' dedi. ''İçki problemim var'' diyerek yaşadığımız coğrafyada hala alkolikliğin ve sorunlu olmanın prim yapabilme olasılığına şükranlarımı sundum. Hiç etkilenmedi, ''alkol problemim'' hakkında en ufak bir merak uyanmadı içinde, dışarıyı izledi.
Eve girdik.Etkileyici bir evdi. Hemen kitaplarına göz gezdirdim. Baya bir kitabı vardı. ''ulan fazla atıp tutmayayım bilmediğim konularda, zira kültürlü birine benziyor, ezer geçer'' diye düşündüm. Üstünü değiştirmeye içeri gitti. Arkasından izlerken gidişini kendime bir bira açtım. İkimize bir müzik ziyafeti çekmek için cdlerini karıştırdım. Duygusal mı hareketli mi acaba diye içimden geçirdim ve geceye dair olandan, duygusaldan yana kullandım tercihimi. Hemen bağdaş kurup yere oturdum. Biramı yudumladım. Geldi. ''Aa umut sandalyeye otursana. Ne attın kendini yere'' dedi. ''Yok, iyi böyle'' diyerek kibarca refüze ettim. ''Aa olur mu ya otur şu sandalyeye'' dedi. ''Yok ya gerçekten rahatım ben'' dedim. ''Yer çeker. Oturma yere'' diye ısrar etmesiynen oturdum sandalyeye. ''Almaz mısın bi bira?'' diye elimi siyah poşete daldırdım. ''Yo hayır. Uyuycam zaten birazdan'' dedi. Gece hiç bitmesin istiyordum. O çekyatın açılma sesini duymaktansa ölürdüm daha iyi... ''Uyumayalım yea' diye çırpındım. Biramı kafama dikerken tenekenin kenarından aktı. Gülerek sildim, bu hareketim ona sevimli gelmiş olacak ki ''çok şapşalsın'' diyerek güldü. Gün ''sevimli şapşal''ın ekmeğini yeme günüydü. İyice sakarlığa vurmak için cdliği ayağımla itti. Cdliğin çok sallanıp devrilmemesi... İyi ki devrilmemesi... Odaya devrilme gerginliğinin yayılması...
Bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. Gel sana yatak yapalım'' dedi. Çek yat sesini duydum. Artık bir ölüden farkım yoktu. Bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''Herkes okulda Zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''Teşekkür ederim''' dedi. ''Yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. Ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. Bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. Adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''İyi geceler'' dileyip çekip git. Verdiği alt eşofmanı ısrarla giymemek... Boxerla yatağa girmek... Geri dönmesini beklemek... Gelmemesi...
Kalktım boxerla tuvalete çıktım. Çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. Bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... Yatak odasının kapısını zorladım... ''Kırtle kırtle'' diye zorladım. Kilitliydi. Bu kadar mı ürkütmüştüm onu. Sinir geldi, zorlamayadevam ettim. Arkamda belirdi. ''Napıyorsun umut ya kilitli kullanılmayan oda o'' dedi ''Haa... Ben benim oda sandıydım'' diyip yatağıma doğru gittim. Uyudum. Olmadı...
Her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. İşte dolmuşta onun eve doğru gidiyorduk. Aman allahım ne kadar da
Şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözünde
İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma ve
Tam umudumu kaybettiğim anda Pelin bir taksiyle belirdi. Ne güzel de belirdi. Beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. Sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusunda
Eve girdik.
Bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. Gel sana yatak yapalım'' dedi. Çek yat sesini duydum. Artık bir ölüden farkım yoktu. Bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''Herkes okulda Zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''Teşekkür ederim''' dedi. ''Yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. Ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. Bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. Adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''İyi geceler'' dileyip çekip git. Verdiği alt eşofmanı ısrarla giymemek... Boxerla yatağa girmek... Geri dönmesini beklemek... Gelmemesi...
Kalktım boxerla tuvalete çıktım. Çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. Bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... Yatak odasının kapısını zorladım... ''Kırtle kırtle'' diye zorladım. Kilitliydi. Bu kadar mı ürkütmüştüm onu. Sinir geldi, zorlamaya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)